100. Yılında Laik Devlet
Anayasa-Der
3 Mart 2024
Moderatör: Prof. Dr. Ozan Erözden
15:00 -15:10 Açılış Konuşması: “Laiklik ve Eşit Yurttaşlık”
Prof. Dr. Bertil Emrah Oder
15:10-15:30 “Diyanet İşleri Başkanlığı”
Prof. Dr. İştar Gözaydın
15:30-15:50 “Devletin Laik ve Bilimsel Eğitim Verme Yükümlülüğünü 1982 Anayasası’nın 5. Maddesi Kapsamında Tartışmak”
Dr. Öğr. Nezahat Demiray
15:50-16:00 Soru-Cevap/Tartışma
16:00 -16:20 “Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’de Laiklik İlkesine Bakışı”
Dr. Öğr. Üyesi Aslı Topukçu
16:20-16:40 “ÇEDES Projesi” nedir, ne değildir?
Prof. Dr. Didem Yılmaz
16:40-16:50 Soru-Cevap/Tartışma
16:50-17:00 Kapanış Konuşması: “Anayasal Gelecek Açısından Öneriler”
Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu
Zoom
Toplantı Kimliği: 876 4119 7629
Parola: 424606
Anayasa Hukuku Dergisi, 2023 yılının ilk sayısında (23. sayı), 2017 Anayasa değişikliği ile yürürlüğe giren yeni hükümet sisteminin beş yıllık uygulamasını değerlendiren yazılara yer verecektir.
Konu başlığı bildirimi için son tarih: 31 Aralık 2022
Tam metin gönderimi için son tarih: 3 Şubat 2023
Katkılarınız bizleri mutlu edecektir.
İletişim: anayasahukukudergi@gmail.com
Prof. Dr. Bülent Tanör Hocamızın 20. ölüm yıldönümü nedeniyle Kadir Has Üniversitesinde 28 Kasım 2022 günü saat 16.30-18.30 arasında anma etkinliği gerçekleştirilecektir.
On the 50th Anniversary of the Stockholm Conference ENVIRONMENT, CLIMATE CHANGE AND CONSTITUTIONALISM will be held between 20-21 October 2022 in Ankara.
Venue: Union of Turkish Bars Associations, Lawyer Özdemir Özok Congress and Culture Center Ankara, Turkey
Please click for the programme
Stokholm Konferansının 50. yıl dönümünde Çevre, İklim Değişikliği ve Anayasacılık Yuvarlak Masa Toplantısı 20 – 21 Ekim 2022 tarihlerinde Ankara’da yapılacaktır.
Adres: Oğuzlar Mahallesi, Av. Özdemir Özok Sokak, No:8, 06520 Balgat – Ankara
Program için tıklayınız.
ANAYASA HUKUKU ARAŞTIRMALARI DERNEĞİNİN
CUMHURBAŞKANININ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE İLİŞKİN KARARI HAKKINDAKİ MÜTALAASI[1]
20 Mart 2021 günü Resmi Gazete’de yayımlanan 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nda “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin (“İstanbul Sözleşmesi”) Türkiye Cumhuriyeti bakımından “feshedilmesine” 9 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesi gereğince karar verildiği belirtilmektedir.
Söz konusu kararda, anayasa hukukuna ilişkin teknik hukuki sorunlar yer almasının ötesinde, bu kararın insan hakları hukukuyla, Türkiye’nin de oluşumuna katkıda bulunduğu kadınların şiddete karşı korunması ve toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin uluslararası ortak kabullerle bağdaşması mümkün değildir.
Bu karar hukuk alanında iki düzeyde kopuşa işaret etmektedir:
- 2001 yılından bugüne değin özgürlüklerin, devlet ve üçüncü kişilerden gelebilecek ihlallere karşı korunmasını ve geliştirilmesini sağlayan anayasal birikimlerden kopuştur.
- Türkiye’nin de kurucu üyelerinden olduğu Avrupa Konseyi’nin ve üyesi olduğu diğer uluslararası kuruluşların insan hakları belgelerinde ortaya konan ortak değerler sisteminden kopuştur.
Bu çerçevede Cumhurbaşkanı kararı;
1- Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden taraf olunmaktan vazgeçilmesi ve bu çekilme iradesinin basında yer alan haberlere göre, ayrımcılık yasağını ihlal eden bir açıklamayla gerekçelendirilmesi, bir bütün olarak, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda 1982 Anayasası hükümlerini, bugüne kadarki anayasal kazanımları ve bağlayıcı olan uluslararası hukuk kurallarını tartışmaya açmak anlamına gelmektedir.
Cumhurbaşkanı kararı ile taraf olmaktan vazgeçilme iradesi gösterilen İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddeti bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık olarak tanımlamaktadır. İlgili Sözleşme fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet türlerine karşı taraf devletlere pozitif yükümlülükler yüklemektedir (Md.3). Bu Sözleşme’nin koruduğu kişiler cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsüne bakılmaksızın öncelikle kadınlar ve ardından ev içi şiddetin tüm mağdurlarıdır (Md. 4).
Sözleşme’nin devletlere yüklediği yükümlülükler arasında; kadınlara karşı şiddeti ve ayrımcılığın her türünü kınama, şiddet olaylarını önleme, soruşturma ve cezalandırma yükümlülüğü dahil kapsamlı politikalar üretme ve bu politikaları hem kamusal hem özel alanda uygulama sorumluluğu bulunmaktadır (Md. 4, Md. 5).
İlgili cumhurbaşkanı kararı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, kadınları ve ev içi şiddetin tüm mağdurlarını etkili biçimde korumak istemediğini, ağır insan hakları ihlali oluşturan şiddet fiillerini kınama, soruşturma ve cezalandırma yükümlülüğünü, üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin demokratik standartları uyarınca yerine getirmeyeceğini ortaya koyan bir irade beyanıdır.
Usulüne uygun olarak yürürlüğe konularak, iç hukukumuzun parçası haline gelmiş olan bu sözleşme, Türkiye kadın hareketinin mücadelesi sonucunda kabul edilmiş hukuki kazanımlardan bir tanesidir. Sözleşme, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana, dinamik anayasa anlayışının yansıması olarak; Anayasa’da korunan hak ve hürriyetlerin ilerletilmesinde, Anayasa’nın yaşayan bir belge haline gelmesinde önemli katkıda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi kararlarında[2]doğrudan ya da dolaylı dönüştürücü etkisi olmuştur.
Anayasa’da korunan insan onuruna yaraşır yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığı geliştirme hakkı, özel yaşam ve aile yaşamına saygı, yargılama süreçlerinin toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı hale getirilmesi ve adil yargılanma hakkı, çocukların her türlü şiddet ve istismara karşı korunması ile eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağının uluslararası insan hakları hukuku ilkelerine göre hayata geçirilmesi bakımından standart belirleyici bir belge olmuştur. Kadına karşı her türlü şiddetin önlenmesi bağlamında gördüğü işlev, aynı zamanda Anayasa’nın 5. maddesinde yer alan pozitif yükümlülüklerin, diğer bir deyişle devletin özgürleştirme yükümlülüğünün yerine getirilmesinde ve şiddetten ari bir şekilde yaşama hakkının sağlanmasında yardımcı olmuştur. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’nden taraf olmaktan çıkmak istemek, aynı zamanda anayasal kazanımları ve nihayet anayasanın üstünlüğünü de yok saymak anlamına gelmektedir.
Cumhurbaşkanı’nın aldığı söz konusu karar, yalnızca yürütme yetkisini kullanmak kapsamında değerlendirilemeyecek sonuçlar yaratma potansiyeline sahiptir. Bu karar, hukuki olmaktan çok, anayasal hak ve özgürlükleri ve eşit vatandaşlığı hedef alan siyasi bir tutumu ifade etmektedir. Çekilme kararının üstünden 24 saat geçmeden Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına ilişkin yapmış olduğu basın açıklamasında gerekçe olarak “eşcinselliğin normalleştirilmesini” göstermesi, bizatihi İstanbul Sözleşmesi’nin de dahil olduğu uluslararası insan hakları belgelerinin (özellikle taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve BM Medeni ve Siyasi Haklara Dair Sözleşme ile BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme-CEDAW) mücadele etmeyi amaçladığı nefret söyleminin bir örneğini oluşturmaktadır. CEDAW Komitesi’nin 35 No’lu Genel Yorumu (2017) uyarınca toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti ve ayrımcılığı önlemek, uygar her devletin saygı göstermesi gereken bir milletlerarası örf ve âdet kuralıdır. Belirtilen gerekçe insan hakları hukuku bakımından kabul edilir olmadığı gibi, şiddet mağdurlarına koruma sağlanmasına ilişkin devletin pozitif yükümlülüklerine son vermek için toplumsal önyargıların araçsallaştırılması da ayrı bir anayasa ve insan hakları hukuku ihlalini oluşturmaktadır.
2- Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden taraf olunmaktan vazgeçilmesi ve bu çekilme iradesinin ayrımcılık yasağını ihlal eden bir açıklamayla gerekçelendirilmesi, bir bütün olarak, insan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik siyasal irade yokluğunu gözler önüne sermekte, bu konudaki ulusal ve uluslararası yükümlülükleri yerine getirmemek ve denetimden kaçmak anlamına gelmektedir.
2 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan Yeni Bir İnsan Hakları Eylem Planı’nda “Aile İçi Şiddet ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadelenin Etkinliğinin Arttırılması”nın özel bir hedef olarak belirtilmesinin üzerinden henüz 20 gün dahi geçmeden Cumhurbaşkanı tarafından İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı verilmiş olması insan hakları konusunda siyasal iradenin tutarsız ve çelişkili yaklaşımını ortaya çıkarmaktadır[3]. Gerek çekilme kararı, gerekse buna ilişkin açıklama ile ortaya çıkan durum, ayrımcı ve siyasi bir gerekçeye dayanarak kadının şiddete karşı korunmasını güçlendiren sözleşmeden vazgeçilmesidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği ile bağdaşmayan bir bakışın, kadınların karşı karşıya olduğu toplumsal sorunlara çözüm üretebileceğini iddia etmesi, konuyla ilgili başka bir çelişkili durumu ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin iradedeki tutarsızlığı ortaya çıkarmaktadır. Hatırlatmak gerekir ki, aynı zamanda bir ayrımcılık biçimi olan şiddet pratiklerinin, bu şekilde ayrımcı bir zihniyetle, iddia edildiği gibi sıfır toleransla çözülmesi mümkün değildir.
9 Mart 2021 tarihinde 1280 sayılı kararla “Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla” Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuştur. Kadına yönelik şiddet konusunda daha önceki dönemlerde de Meclis araştırma komisyonlarının kurulmuş olması yasama organının bu konudaki siyasal denetim yetkisini canlı tuttuğunu göstermektedir [3] [4].Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşme’nin 70. maddesine göre TBMM’nin Sözleşme’nin uygulanmasının izlenmesinde bütünleyici bir rolü bulunmaktadır. Bu çerçevede çekilme kararı, yasama organının şiddetin önlenmesine yönelik tedbirleri denetim iradesi ve yetkisiyle bağdaşmamaktadır. Bu karar aynı zamanda TBMM’nin görevini yerine getirmesinin engellenmesi anlamına gelmektedir.
İstanbul Sözleşmesi’yle kadınlara yönelik şiddetle ve ev içi şiddetle mücadele konusunda Sözleşme’nin uygulanmasını izleyecek uzmanlar grubu (GREVIO) oluşturulmuştur. Bu uzmanların hazırladıkları ulusal raporların ilgili devletlerin yasama organlarına sunulması gerekmektedir. GREVIO, Türkiye hakkındaki raporunu 2018 yılının Ekim ayında yayınlamıştır. GREVIO’nun Türkiye raporunda aciliyeti konusunda vurgu yapılan hususlar arasında iç hukukta şiddete karşı etkili bir tutum gösterilmesi ve mağdurların şiddete yönelik verilen kurumsal cevaba güveninin sağlanması yer almaktadır. Raporda, şiddet biçimleri olan zorla evlendirme, ısrarlı takip gibi hususların kanuni düzenlemelerle önlenmesi, 15-18 yaş kız çocuklarına yönelik şiddete etkili çözüm bulunması salık verilmektedir.
Yürütme organınca bu raporun ivedi şekilde TBMM’ye sunulması gerekirken, Sözleşme’den çekilme kararı verilmesi hem ulusal parlamenter denetimden, hem de uluslararası hukuk denetiminden kaçmaya çalışmak anlamına gelmektedir. Çekilme kararıyla bu yükümlülükler ve bu yükümlülüklerden doğan sorumluluk yok sayılmaktadır. Ancak böyle bir sorumluluktan kaçılması mümkün değildir. Bunu sağlamaya yönelik alınan ilgili karar, yürütme organının yetkisini anayasaya ve kanunlara uygun olarak yerine getirmemesinden kaynaklanan sorumluluğunu gündeme getirebilecek niteliktedir.
3- Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden çekilmeye ilişkin cumhurbaşkanı kararı usul yönünden anayasal temelden yoksundur.
Sözleşme’den çekilme hususunda izlenen yol usulî açıdan da anayasaya aykırılıklar içermektedir. 6251 sayılı kanun ile onaylanması uygun bulunarak 2012/2816 sayı ve 10.02.2012 tarihli Bakanlar Kurulu kararının 8 Mart 2012 tarihli Resmi Gazetede yayınlanmasıyla yürürlüğe girmiş, temel hak ve özgürlüklere ilişkin kanun hükmünde bir milletlerarası andlaşma olan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşme”den çekilme işlemi, TBMM’nin çıkardığı bir kanun yerine usulde ve yetkide paralellik ilkesi gözetilmeksizin, yürütmenin tek taraflı bir işlemi olan Cumhurbaşkanı kararı ile gerçekleşmiştir.
Anayasa’da düzenlenen milletlerarası andlaşmalar rejimi, yasama organı ile yürütmenin (eskiden Bakanlar Kurulu, şimdi ise yalnızca cumhurbaşkanı) arasında paylaşılan iç içe geçmiş bir yetkidir. Özellikle bir sözleşmenin yürürlüğe girmesinin TBMM’nin onaylamanın uygun bulunmasını bir kanunla kabul etmesine bağlı olduğu hallerde bu evleviyetle geçerlidir. Cumhurbaşkanının tek taraflı çekilme iradesi, TBMM’nin andlaşmaya taraf olma iradesini ortadan kaldırmakta, yok saymaktadır. “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşme”nin TBMM’ye yüklediği esasa ilişkin yükümlülükler saklı kalmak kaydıyla, bu tek taraflı yürütme işlemi Anayasanın öngördüğü uluslararası andlaşmalara ilişkin usulî düzenlemeleri açıkça ihlal etmektedir.
Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca, hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne dahi başvurulamayan kanun hükmünde bir işlemin, Cumhurbaşkanı kararı ile kaldırılması bir hukuk garabetidir. Bu işleme dayanak olarak gösterilen 9 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesi ise anayasaya aykırı bir düzenlemedir. Anayasa’nın Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine ilişkin 104. maddesinin 17. fıkrası Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile sadece yürütme alanına ilişkin bir düzenleme yapılabileceğini öngörmekte ve kararnamelerle temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir düzenleme yapılmasını yasaklamaktadır. Buna karşın ilgili kararname, temel hak ve özgürlüklere ilişkin münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir konuyu içeren milletlerarası andlaşmaların dahi Türkiye Cumhuriyeti açısından sona erdirilmesi hususunu Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlemiş ve bu kararname “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşme”den Türkiye Cumhuriyeti devletinin çekilmesine dayanak oluşturmuştur. Dolayısıyla 3718 sayılı Karar ve onun dayanağı olarak gösterilen 9 Numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 3. maddesi usulî açıdan da Anayasa’nın 90. ve 104. maddelerine aykırılık oluşturmaktadır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yürütmeyi durdurma talebinin reddine ilişkin vermiş olduğu kararda belirtilen “milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu yönündeki düzenleme, usulüne göre yürürlüğe konulan milletlerarası andlaşmaları sadece “işlevsel anlamda” yasa gücüne kavuşturmakta, bunun dışında milletlerarası andlaşmaları “organik anlamda” yasama işlemi haline getirmemektedir” görüşü, Türk hukukunda mevcut olmayan bir “işlevsel anlamda kanun” kavramı yaratmaktadır. Türk hukukunda Anayasa Mahkemesi kararları da esas alınarak sadece “organik” ve “maddi” anlamda kanun ayrımı yapılmaktadır. Milletlerarası andlaşmaların anayasaya göre kanun hükmünde olmasının anlamı ise, “organik” anlamda TBMM tarafından yapılmamış olmasına karşın, andlaşmaların Türk hukukunda “maddi” anlamda kanun normu etkisi yaratmasını, diğer iç hukuk normlarını bazı hallerde “zımnen ilga” etmesini, bazı hallerde ise sadece uygulama önceliğine sahip olmasını ifade etmektedir. Dolayısıyla Türk hukukunda mevcut olmayan “işlevsel anlamda” kanun kavramıyla mevcut hukuki itirazların yanıtlanmasının hukuken bir geçerliliği yoktur.
Bununla birlikte insan haklarına ilişkin anayasal kazanımların, Anayasa’nın yasama organına tanıdığı düzenleme yetkisinin çerçevesini oluşturduğunu; bu kazanımları ortadan kaldıran, hak ve özgürlükleri güvencesiz hale getiren bir kanun düzenlemesinin de anayasaya aykırı olacağının altını çizmek gerekmektedir. Yasama yetkisi de bu bağlamda sınırsız değildir.
Sonuç olarak:
Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği üyeleri olarak, yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde 3718 sayılı kararın bir an önce kaldırılmasının, insan hakları alanındaki ve kadına yönelik şiddetle mücadeledeki devamlılığı sağlayacak, anayasa ve insan hakları hukukunun üstünlüğüne uygun bir çözüm olacağını belirtiriz.
Bundan sonra, Sözleşme’nin ve onu somutlaştıran 6284 sayılı Kanununun koruması altında olan öznelere yönelik tüm şiddet eylemleri ile 3718 sayılı karar arasındaki nedensellik bağı kurulmuş sayılmalıdır. Bu da şüphesiz şiddetin önlenmesine ilişkin Anayasa’nın özellikle 5. maddesinden doğan devletin pozitif yükümlülüklerinin ihlal edildiğinin haklı gerekçesini oluşturacaktır.
Şiddeti ve ayrımcılığı körüklemek ve toplumsal kutuplaşmadan siyasal meşruiyet kazanmaya çalışmak, demokratik bir hukuk devletinde kabul görmeyecek bir tutumdur. Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği olarak, toplumsal cinsiyet eşitliğine inanıyor ve şiddet ve ayrımcılığın anayasal eşit vatandaşlık ilkesinin önündeki en büyük engel olduğunu düşünüyoruz. Anayasal özgürlükleri ihlal eden bu kararın ve bundan sonraki sürecin her zaman takipçisi olacağımızı saygılarımızla kamuoyuna bildiririz.
(Unvan ve soyadı sırasına göre)
Prof. Dr. Selda Çağlar
Prof. Dr. Ece Göztepe
Prof. Dr. Sibel İnceoğlu
Prof. Dr. Bertil Emrah Oder
Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz
Prof. Dr. Sultan Uzeltürk
Prof. Dr. Sevtap Yokuş
Doç. Dr. Özen Ülgen Adadağ
Doç. Dr. Nihan Yancı
Doç. Dr. Didem Yılmaz
Dr. Öğr. Üyesi Gözde Atasayan
Dr. Öğr. Üyesi İrem Berksoy
Dr. Öğr. Üyesi Özge Çelebi
Dr. Öğr. Üyesi Evra Çetin
Dr. Öğr. Üyesi Pınar Dikmen
Dr. Öğr. Üyesi Tijen Dündar Sezer
Dr. Öğr. Üyesi Bezar Eylem Ekinci
Dr. Öğr. Üyesi Zülfiye Yılmaz
Dr. Neval Oğan Balkız
Av. Arzu Becerik
Av. Nurhan Demirhan
Arş. Gör. Göksu Işık
[1] Bu metin, Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği tarafından hazırlanıp 23 Mart 2021 tarihinde internet sitesinde yayınlanan açıklamanın güncellenmiş halidir (https://anayasader.org/category/basin/).
[2] Örn. Z.A Başvurusu (2015/6302); E.2015/68; E. 2019/2.
[3] Cumhurbaşkanına bağlı olan İçişleri Bakanlığı’nın 4 Kasım 2020 tarihindeki aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadelenin kararlılıkla devam ettiğine ilişkin açıklaması, yürütme organı içindeki bir diğer çelişkili durumu göstermektedir. Bir yandan İçişleri Bakanlığı aracılığıyla aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele devam ettirildiği belirtilirken, diğer yandan bu konudaki mücadeleyi destekleyen İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı’nca çekilme işleminin gerçekleştirilmesini anlamak mümkün değildir.
[4] Diğer dönemlerde kurulan araştırma komisyonları: 24. Yasama döneminin 5. yasama yılında 25 Kasım 2014 tarihinde 1077 sayılı kararla Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi; 22. Dönemin 3. yasama yılında 18 Mayıs 2005 tarihinde 849 sayılı kararla Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi; 20. yasama döneminin 3. yasama yılında 10 Mart 1998 tarihinde 535 sayılı kararla Kadının Statüsünün Araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin Yaşama Geçirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirleri Tespit Etmek Amacıyla Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuştur.
20-21 Ekim 2022 tarihlerinde, Ankara’da, IACL ve TBB tarafından (CIDCE ve Anayasa-Der işbirliği ile) gerçekleştirilecek olan “Çevre, İklim Değişikliği ve Anayasacılık” temalı yuvarlak masa toplantısının duyurusuna ve katılım çağrısına aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Call for papers: IACL Round Table in Ankara, Turkey on Environment, Climate Change and Constitutionalism
Selda Çağlar
ACI KAYBIMIZ PROF.DR. RONA AYBAY’IN ARDINDAN
Prof. Dr. Rona Aybay, 1935 yılında İstanbul’da doğmuş, 1959 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş ve doktorasını da burada tamamlamıştır. 1964 yılında Columbia Üniversitesi’nde mukayeseli hukuk mastırını tamamlamış, 1973 yılında doçent, 1980 yılında profesör unvanını almış, ODTÜ’de Kamu Yönetimi bölüm başkanlığı, ODTÜ İdari İlimler Fakültesi dekanlığı ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekan yardımcılığı görevlerini yerine getirmiştir. Avrupa Konseyi Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Savaşım Komisyonu ile Bosna-Hersek’teki insan hakları ihlallerini incelemekle görevli AGİT komisyonu üyeliklerinde bulunmuş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin etkinliğini arttırmak üzere, Avrupa Konseyi’nce oluşturulan 11 üyeli “Akil Kişiler Grubu”na üye seçilmiş, Bosna-Hersek İnsan Hakları Mahkemesi’nin kurulduğu 1996’dan kapandığı 2003 yılına kadar da Avrupa Konseyi tarafından seçilmiş uluslararası yargıç olarak görev yapmıştır. 2006-2011 yıllarında Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Başkanlığı, 2009 yılından günümüze kadar Kamu Hukukçuları Platformu Girişim ve İcra Kurulu ile Danışma Kurulu üyeliği ile 2018 yılında kurulmasını sağladığı Genel Kamu Hukukçuları Topluluğu başkanlığı görevlerini üstlenmiştir.
12 Eylül 1980’deki askeri darbeden sonra üniversiteden uzaklaştırılan, yedi yıl sonra Danıştay kararıyla görevine geri dönen Rona Aybay, Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve KKTC Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde görev yapmış, günümüze kadar Gedik Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyeliğini sürdürmüştür.
Uluslararası hukuk, insan hakları hukuku ve kamu hukukunun çeşitli alanlarında çok sayıda bilimsel kitap ve makalesi bulunan Rona Aybay, yaşamını yitirdiği 5 Mayıs 2022 tarihine kadar gazete ve dergi yazılarıyla da siyasi ve hukuki konularda görüşlerini paylaşmış, gündeme ışık tutmuştur.
Kısa bir biyografiye sığdırılması güç insanlardan biri olan Rona Aybay hocamızı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyor, başta ailesi, dostları, öğrencileri ve sevenleri olmak üzere tüm hukuk camiasına başsağlığı ve sabır diliyoruz.
Yaydığınız ışık hiç sönmeyecek, ışıklarda uyuyun.
Değerli Hukukçu Meslektaşlarımız,
Anayasa Hukuku Dergisi bünyesinde 1982 Anayasasının yürürlüğe girişinin 40. yılı vesilesiyle bir özel sayı yayınlanması planlanmaktadır. Anayasa Hukuku Dergisi “1982 Anayasasının 40. Yılı Özel Sayı” için gönderilecek yazılara ilişkin koşullar ve süreç aşağıdaki gibidir:
Bu özel sayıda yayınlanması talep edilen yazıların 300 kelimeyi aşmayacak şekilde makale başlığını içeren özet, anahtar kelimeler listesi ve yazarın kısa özgeçmişini içerecek şekilde en geç 8 Mayıs 2022 tarihine kadar anayasaderyayinkurulu@gmail.com adresine gönderilmesi gerekmektedir. Bu özel sayıya gönderilecek çalışma konularının 1982 Anayasasının 40 yılına veya belli bir dönemine odaklanan bir içerikte olması arzu edilmektedir. Bu amaçla seçilen çalışma konularında anayasanın ve düzenlemelerine konu kurum ve kavramların hukuki ve/veya tarihsel işlev ve değişimlerine odaklanılması uygun olacaktır. Benzer biçimde anayasal kurumların (yasama, yürütme ve yargı vb.) siyaset bilimi ışığında ele alınması da (kurumsal performans, değişim vb. yönlerden) özel sayının içeriğini zenginleştirecektir. Bu koşulları taşıyan makale özetleri, Anayasa Hukuku Dergisi editörleri tarafından özel sayının temasına ve yukarıdaki koşullara uygunluk açısından incelenecek, yazıları kabul edilen yazarlara bu konuda bilgi verilecek, “1982 Anayasasının 40. Yılı Özel Sayı”sına ilişkin yayın ilkeleri gönderilecektir.
Özetleri kabul edilen yazıların tam metinlerinin ise 7500 kelimeyi geçmeyecek şekilde kaleme alınması ve en son 15 Temmuz 2022 tarihine kadar aynı adrese gönderilmesi gerekmektedir. Bu tarih sonrasında gönderilecek ya da üst sınır olarak belirlenen boyutu aşan makaleler değerlendirmeye alınmayacaktır.
Makaleler Türkçe olarak kaleme alınmalıdır.
15 Temmuz 2022 tarihine kadar tam metni gönderilen makaleler, Anayasa Hukuku Dergisi Yayın Kurulu tarafından bilimsel ölçütler ve derginin yazım kurallarına uygunluk açısından incelenecek, uygun bulunanlar hakem değerlendirmesine sunulacaktır.
Hakem incelemesinde, olduğu şekliyle ya da hakemlerin önerdiği düzeltmelerin yapılması sonrasında “yayınlanabilir” olarak değerlendirilen makaleler, 2022 yılı içinde Anayasa Hukuku Dergisi özel sayısı olarak yayınlanacaktır.
İlginiz için teşekkür eder, esenlikler dileriz.
Anayasa Hukuku Dergisi Yayın Kurulu
Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği tarafından “YÜZÜNCÜ YILINDA TEŞKİLAT-I ESASİYE KANUNU VE ANAYASAL MİRASI 1921-2021″ isimli kitabımız tamamlandı. 9 yerli 8 yabancı akademisyenin kolektif çalışmasını son dönemdeki tüm ekonomik zorluklara karşı anlaşılır bir gecikmeyle okuyucularla buluşturabildiğimiz için mutluyuz.
Anayasa hukuku literatürüne katkı sunması ve araştırmacılara faydalı olmasını dileriz.
20. sayı kısa versiyonu /brief version of 20th issue
SUNUŞ/FOREWORD
Anayasa’nın Ekosistem Açısından Okunması XI
Reading of the Constitution from an Eco-System Perspective XXIII (available in English)
MAKALELER/ARTICLES
Araştırma Makaleleri/Research Articles
Anayasa Madde 90 Gereği Uluslararası Hukukun İç Hukukta Uygulanmasında Çatışan Normlar Sorunu: Siyasal İtirazlara Hukuksal Yanıtlar
Domestic Implementation of International Law under Article 90 of the Turkish Constitution: Legal Responses to Political Objections
Tolga Şirin ve Necdet Umut Orcan 301
Legal Protection of Displaced Persons Due to Disasters (available in English)
Afetler Nedeniyle Yerlerinden Olanların Hukuken Korunması
Seda Yurtcanlı Duymaz 359
Engelli Kişilerin Haklarının Korunması İçin Mekanizmalar: Uluslararası Mevzuat ve Brezilya ve Portekiz Vakaları
Mechanisms for Protecting Rights of Persons With Disabilities: The International Framework and the Cases of Brazil and Portugal
Ana Côrtes ve Pedro Oliveira
Çev./Translated by: Gizem Günaydın 395
Mechanisms for Protecting Rights of Persons with Disabilities: The International Framework and the Cases of Brazil and Portugal (available in English)
Engelli Kişilerin Haklarının Korunması İçin Mekanizmalar: Uluslararası Mevzuat ile Brezilya ve Portekiz Vakaları
Ana Côrtes ve Pedro Oliveira 417
Kamu Görevlilerinin Soruşturmasında İzin Kaydı ve İlgili Anayasa Mahkemesi İçtihadı
Permission Requirement in the Investigation of Public Officials and Relevant Constitutional Court Jurisprudence
O. Korkut Kanadoğlu ve Uğur Uruşak 441
Makine Öğrenmesi Yoluyla Sendikal Haklarla İlgili Olarak Anayasa Mahkemesine Yapılan Bireysel Başvuruların Analizi
An Analysis of Individual Applications to the Constitutional Court Regarding Trade Union Rights by Machine Learning Techniques
Engin Yıldırım, Şuayyip Çalış ve Mehmet Fatih Sert 459
Dijital Disiplin Toplumundan Dijital Gözetim Toplumuna Doğru Anayasa Mahkemesi’nin Bir Katkısı mı? Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın Yetkisine Dair 14 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Anayasallık Denetimine Dair Bir İnceleme
Is The Turkish Constitutional Court’s Decision Qualified as a Contribution to the Transition from Digital Discipline Society to the Digital Surveillance Society? An Analysis on the Constitutionality Review of the Presidential Decree Nr. 14 on the Competences of the Presidential Directorate of Communications
Işıl Kurnaz 489
ANAYASA HABERLERİ/CONSTITUTIONAL NEWS
Héla Lahbib’in Prof. Yadh Ben Achour ile Tunus’daki Anayasal Krize Dair Gerçekleştirdiği İki Söyleşi
Two Interviews With Prof. Yadh Ben Achour on the Constitutional Crisis in Tunisia, by Héla Lahbib
Çev./Translated by: İlker Gökhan Şen 507
Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği (Anayasa-Der) 10. Yıl Genel Kurulu (30 Ekim 2021)
The Association of Researchs on Constitutional Law (ARCL) 10th Year General Assembly 519
Değerli Anayasa Hukukçusu,
Anayasa Hukuku Dergisi’nin (https://anayasader.org/ayhd/) 2022 yılında yayınlanacak ikinci sayısında, Anayasa Mahkemesi’nin 60 kuruluş yıldönümü vesilesiyle Anayasa Mahkemesi konusundaki makalelere özel olarak yer verilecektir. Bu özel sayı için 7500 kelimeyi aşmayacak makalelerin son gönderme tarihi 15 Mart 2022’dir.
Anayasa Hukuku Dergisi yayın kurulu olarak sizin de bu özel sayıya bir yazıyla katkıda bulunacağınızı umuyoruz. Bu çağrımızı olumlu olarak değerlendirmeniz halinde, kaleme alacağınız yazının başlığını veya konusunu belirtecek şekilde anayasa-der-yayn-kurulu@googlegroups.com adresine 7 Ocak 2022 tarihine dek bildirimde bulunmanızı önemle duyururuz.
Dergiye gönderilecek yazılar için uyulması gereken format ayrıca sizlere iletilecektir.
İlginiz için teşekkür eder, sağlık ve esenlikler dileriz.
Anayasa Hukuku Dergisi Yayın Kurulu
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
10. CİLT 19. SAYI
SUNUŞ/FOREWORD
Anayasa-Der (10.Yıl)/Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (100. Yıl) ve Cumhuriyet (100. Yıla Doğru) 11
Association of the Research on Constitutional Law (10th Anniversary) /
The Constitution of 1921(Centennial) and the Republic (Towards the Centennial) 19
MAKALELER/ARTICLES
Araştırma Makaleleri/Research Articles
Sınırlı İktidardan Uzatmalı Başkanlığa: Devlet Başkanlığı Dönem Sınırlamaları Hakkında Karşılaştırmalı Bir İnceleme
From Limited Power to Prolonged Presidency: A Comparative Study on Presidential Term Limitations
Tolga Şirin& Erkan Duymaz 27
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Yetki Saptırması Yasağı (Md. 18) Bağlamında İspat Yükü ve İspat Standardı Meselesi
Questions of the Burden of Proof and the Standard of Proof in the Context of the Prohibition of the Misuse of Power (Article 18) under the European Convention on Human Rights
Gülay Arslan Öncü 93
Anayasalarda Sürdürülebilir Gelişme
Sustainable Development in Constitutions
Nazım Sinan Odabaşı 167
Including Minorities: Participatory Constitution-Making and Legal Framework for the Effective Participation
Azınlıkları Dahil Etmek: Katılımcı Anayasa Yapımı ve Etkin Katılım İçin Yasal Çerçeve
Elif Gözler Çamur 209
Anayasalcılığın Antik Yunan Kökenleri: Kamusallık, Politika ve Hukukun Karşılıklı İlişkisi
Ancient Greek Origins of Constitutionalism: The Correlation Among Public Sphere, Politics and Law
Oğuzhan Bekir Keskin 231
ÇEVİRİ/TRANSLATION
Jön Türkler/Young Turks
Leon Trotsky (Çev./Translated by Tolga Şirin) 281
ANAYASA HABERLERİ/CONSTITUTIONAL NEWS
Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneğinin Cumhurbaşkanının İstanbul Sözleşmesi’ne İlişkin Kararı Hakkındaki Açıklaması 289
(Statement of the Assocıatıon of the Research on Constıtutıonal Law Regardıng Presıdentıal Decısıon on the Wıthdrawal from Istanbul Conventıon) 289
Amacı, “Anayasa Hukuku öğreti ve uygulamalarını izlemek, Anayasa Hukukunun ulusal ve uluslararası alanlardaki gelişimini incelemek, anayasal gelişmelere yönelik olarak Türkiye’nin bilimsel bilgi birikimine ve Anayasa Hukuku bilimine ve uygulamasına katkılarda bulunmak” olan Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği, Cumhuriyetimizin 98. kuruluş yılını, nitelikleri Anayasa madde 2’de belirtilen kural, ilke ve değerler ışığında kutlar, bu doğrultudaki çalışmalarını sürdürme kararlılığını Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları ile paylaşır.
Prof.Dr. Sultan Üzeltürk
Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Duygun Yarsuvat Anısına
Prof. Dr. Duygun Yarsuvat, çok yönlü kişiliği olan, ailesine düşkün, Galatasaray camiasını evi gibi gören, hayatı yaşamayı seven ve etrafındakilere de sevdiren bir Hocamızdı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku anabilim dalında başlayan akademik hayatına İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi, aynı üniversitede üstlendiği rektörlük görevi, İstanbul Bilgi Üniversitesi ve son olarak da 2011 yılından itibaren Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı’nda devam etmiş, sayısız öğrenci, hukukçu ve akademisyen yetiştirmiştir. Türk Ceza Hukuku Derneği’nin kuruculuğunu ve başkanlığını yapmış, AIDP (Uluslararası Ceza Hukuku Derneği) Yönetim Kurulu üyeliğinde bulunmuş ve söz konusu derneğin 18’inci Dünya Kongresi’nin İstanbul’da gerçekleştirilmesinde başı çekmiştir. Galatasaray Derneği başkanlığı ve Galatasaray Kulübü başkanlığını da yürütmüştür.
Prof. Dr. Duygun Yarsuvat, bir ceza hukukçusu için insan haklarının ve temel özgürlüklerin esas yol gösterici ve nirengi noktası olduğunu savunurdu. Ona göre, suç tiplerinin yorumlanmasında olduğundan daha da fazla ceza muhakemesinde insan haklarına dayalı yorum yöntemlerinin yerleştirilmesi gerekirdi. Bu açıdan, ceza hukukunda “şeklî” nitelikte bir takım “usul” kurallarından söz edilmesine yer yoktu. Yine Duygun Hoca, ceza adaleti sisteminin düzgün işleyebilmesinin ilk ve en önemli koşulunun mahkemelerin bağımsızlığı olduğunu savunur ve hukuki ve fiili güvencelerin sağlanmasını çok önemserdi.
Gerek avukat sıfatıyla, gerekse akademisyen olarak, hukuku siyasi çıkarlarına alet eden güçlerle hiçbir zaman uzlaşı zeminine girmemişti, haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı sesini yükseltmekten, hatta kendisini korkusuzca ortaya atarak bunlara karşı durmaktan asla geri durmazdı.
Duygun Hoca’nın hukuka yönelik bakış açısı, son derece hümanist ve özgürlükçüydü. Birçok fiilin, özellikle de ifade biçiminde gerçekleştirilen davranışların ve herhangi bir hukuksal değeri korumayan fiillerin suç olmaktan çıkarılmasını ve özgürlük alanının genişletilmesini savunurdu.
Duygun Hoca, öğrencilerini çok sever ve her birinin hayatına dokunacak tarzda kendileriyle şahsi iletişim kurmaya, her birinin hasletlerini, arzularını dinleyerek anlamaya gayret ederdi. Bazen nüktedan bir şekilde kendilerine takılır, fakat her zaman onlara başarılı olacakları yolu çizmek konusunda ilham kaynağı olmayı başarırdı.
Zarafeti, neşesi, insanlığı ile bizlere örnek olan Hocamızı, sevgi, şükran ve minnetle anıyoruz.
STATEMENT FROM THE ASSOCIATION OF RESEARCH ON CONSTITUTIONAL LAW (ARCL)
ON THE PRESIDENTIAL DECISION ON THE ISTANBUL CONVENTION
On 20 March 2021, the President of Republic of Turkey announced Turkey’s withdrawal from “The Council of Europe Convention on Preventing and Combating Violence Against Women and Domestic Violence” (the Istanbul Convention) with a presidential decision.[1] The relevant presidential decision invoked a previously enacted presidential decree that enabled the President, among others, to “terminate” the international agreements.[2] Leaving aside the significant formal legal issues at the outset, this decision is in no way compatible with the internationally agreed principles on human rights law, protection of women against violence, and gender equality-to which Turkey has contributed during their formation.
This decision marks a clear departure from an established legal framework on two levels:
- This is a departure from the constitutional achievements protecting individuals by developing their rights and freedoms against violations by the state and third parties since 2001.
- This is a departure from the common values system set out in the human rights treaties of the Council of Europe, of which Turkey was among the founding states, and other international organisations of which it is a member.
Within this framework, we take note of the following regarding the presidential decision:
1.The termination of the Istanbul Convention and the ensuing attempt of official justification, which alone, is a violation of the prohibition of discrimination, undermines the validity of the provisions of the Constitution, the constitutional achievements and international law for the protection and improvement of human rights.
The Istanbul Convention, which the presidential decision intends to terminate, defines violence against women as a violation of human rights and discrimination. This Convention imposes positive obligations on states regarding “all acts of gender-based violence that result in, or are likely to result in, physical, sexual, psychological or economic harm or suffering to women, including threats of such acts, coercion or arbitrary deprivation of liberty, whether occurring in public or in private life.” (Articles 3 and 5)
This Convention protects the rights of the victims, without discrimination on any grounds such as sex, gender, race, colour, language, religion, political or other opinions, national or social origin, association with a national minority, property, birth, sexual orientation, gender identity, age, state of health, disability, marital status, migrant or refugee status, or other status. The Convention specifically underlines the duty of the states to prevent domestic violence, particularly against women.
It is emphatically stated among the obligations imposed by the Convention that the states are under the responsibility to develop comprehensive policies, including the obligation to condemn violence and all forms of discrimination against women, to prevent, investigate and punish violence, and to implement these policies in both public and private spheres. (Art.4, Art.5)
The relevant presidential decision reveals a statement of political will demonstrating that the Turkish government does not want to protect the women and the victims of domestic violence in general; and that it will not fulfill the obligation to condemn, investigate and punish violent acts that constitute serious human rights violations in accordance with the democratic standards of the Council of Europe, of which it is a member.
This convention, which has been duly put into effect and has become part of domestic law, is one of the legal achievements attained as a result of the struggles of Turkey’s women’s movement. Since its entry into force, the Convention has contributed significantly to the advancement of the rights and freedoms protected in the Constitution, making the Constitution a living document as an example of the conception of a dynamic constitution. It has both indirect and direct transformative impact on the decisions of the Constitutional Court. [3] This Convention has also become a standard-setting document by putting into effect constitutional rights and principles in line with the international human rights law such as the right to life compatible with human dignity, right to bodily and spiritual integrity, right to privacy, right to fair trial including a judicial process conscious of gender equality, protection of children against all forms of violence and abuse; and right to equality and prohibition of discrimination,
The Convention’s contribution to the prevention of all kinds of violence against women has also helped to fulfill the positive obligations contained in Article 5 of the Constitution, i.e. the state’s obligation to liberate and ensure the right to live free from violence. Therefore, the intention to withdraw from the Istanbul Convention means ignoring the constitutional achievements – and ultimately – the supremacy of the Constitution.
This presidential decision will likely create results that will trespass onto the scope of the “matters regarding the executive power.” Rather than being a legal document, this decision is an expression of a political intervention that condescends to constitutional rights and freedoms and citizenship based on equality. Indeed, within less than 24 hours following the withdrawal decision, the President’s Directorate of Communications issued a press statement presenting the “normalisation of homosexuality” as the justification of withdrawal. Needless to say, this justification alone is an example of hate speech against which many international treaties, such as the Istanbul Convention, ECHR, ICCPR, and CEDAW aim to struggle.
CEDAW Committee’s General Recommendation No. 35 (2017) recognised that the prohibition of gender-based violence has become a norm of international customary law, that every civilised state should respect. The above-mentioned official justification is not acceptable in terms of human rights law, and it is an abuse of social prejudices by the state in order to avoid its positive obligations to provide protection to victims of violence. This alone, constitutes a separate constitutional and human rights law violation.
2-. The termination of the Istanbul Convention and the relevant justification reveals the lack of political will to protect and improve human rights in general; and state’s violation of its national and international duties and sidestepping the necessary mechanisms of national and international governance.
It is quite astonishing to witness the government’s inconsistent and contradictory attitude to human rights, by terminating the Istanbul Convention barely 20 days after the announcement of its New Human Rights Action Plan on 2 March 2021 which, among other points, specified “Increasing the Effectiveness of Combating Domestic Violence and Violence Against Women” as a specific goal. Both the termination decision and the ensuing justification statement is in contradiction with the universal values concerning human rights. Such political stances, which are at odds with gender equality, are far from developing viable solutions for social problems faced by women. It is noteworthy to mention that the incumbent government’s long-standing catchphrase “zero tolerance” for combatting violence is now perceived to be useless in view of its discriminatory stance.
On 9 March 2021, the Grand National Assembly of Turkey (GNAT) established a Parliamentary Investigation Committee to “Investigate All Aspects of the Causes of Violence Against Women and to Determine the Measures to be Taken” (Decision No. 1280). The fact that parliamentary investigation committees on violence against women had been established in previous periods, demonstrates the active use of parliamentray oversight regarding the issue. According to Article 70 of the Istanbul Convention, the GNAT has a complementary role in the implementation and monitoring of the Convention. In this framework, the Presidential decision on termination is incompatible with the powers of the legislation. This decision also means that the GNAT is barred from fulfilling its duty.
The Istanbul Convention prescribes an independent expert body founded by the contracting states responsible for monitoring the implementation (GREVIO). The national reports prepared by these experts should be submitted to the legislative bodies of the relevant states. GREVIO published its report on Turkey in October 2018. Among the urgent issues highlighted in relation to the institutional responses against violence were effective measures to be taken in domestic law against violence and the need to build victims’ trust. The report points out to the need of legal framework to prevent crucial issues of violence such as forced marriage and stalking. The finding of an effective solution to violence against girls aged 15-18 was also recommended.
While this report should be submitted by the executive to the Parliament immediately, the decision to terminate the Convention means trying to avoid both national parliamentary oversight and international monitoring. With the presidential decision, these obligations and the responsibility arising from them are ignored. However, it is not possible to neglect such a responsibility. This decision may well generate the responsibility of the executive arising from its failure to use its competences in accordance with the Constitution and laws.
3- The Presidential Decision on the Termination of the Istanbul Convention is Unconstitutional in Procedural Terms.
By virtue of Article 90 (1) of the Constitution, international agreements are subject to adoption by the GNAT by a law approving the ratification. The GNAT adopted the Convention by the Law No. 6251 which concerns fundamental rights and freedoms. Despite this backdrop, the Convention was terminated by a presidential decision disregarding the principle of parallelism that requires procedural coherency for enactment and withdrawal. It is a legal disgrace to terminate an act by a mere presidential decision which is legally enforced and against which appeal to the Constitutional Court is explicitly prohibited by Article 90 of the Constitution. Moreover, Article 3 of the Presidential Decree No. 9 on the termination of international agreements that was adopted shortly after the adoption of presidential system in 2017 is unconstitutional. This decree served as a legal basis for the presidential decision terminating the Istanbul Convention. The Constitution stipulates that presidential decrees may only be issued on matters pertaining to the executive power, and that fundamental rights and freedoms, which should be regulated exclusively by laws, may not be the subject of these decrees (article 104). However, the aforementioned presidential decree stipulated that international agreements, including those pertaining to fundamental rights and freedoms which should be regulated by laws, may be terminated by a presidential decision. Consequently, both the presidential decision terminating the Istanbul Convention and Article 3 of the Presidential Decree No. 9 are unconstitutional in terms of Articles 90 and 104 of the Constitution. On the other hand, the constitutional achievements regarding human rights constitute the framework of the regulatory power granted to the legislature by the Constitution. It should be highlighted that a law that reverses these achivements and renders rights and freedoms insecure will also be against the Constitution. Legislative power is not unlimited in this context.
Conclusion
Within the framework of the above-mentioned issues, the Association of Research on Constitutional Law (ARCL) calls for the immediate repeal of the Presidential Decision No. 3718 as a legal solution which will ensure the ongoing struggle against violence against women and for the human rights and; and be in accordance with the supremacy of constitutional and human rights law.
In the absence of a political will in this regard, it is possible to make recourse to judicial remedies against the Presidential Decision No. 3718, which violates fundamental legal norms and principles including Turkey’s international and national obligations.
As per the Law on Council of State No. 2575 everyone deprived of protection against violence against women and domestic violence as provided by the Convention has the legal standing to bring action against this Presidential Decision before the Council of State. This particularly applies to the 42 million women living in the Republic of Turkey.
Also, the causality between all acts of violence against individuals under the protection of the Convention and Law No. 6284; and the Presidential Decision No. 3718 should be deemed established. This will undoubtedly justify the allegations of the state’s violation of positive obligations arising from Article 5 of the Constitution on duties of the state regarding the prevention of violence.
Inciting violence and discrimination in an attempt to harness political legitimacy from social polarisation is deplorable in a democratic constitutional state. As the Association of Research on Constitution Law, we express our strong commitment to gender equality and assert that violence and discrimination are the biggest obstacles against the full realisation of the constitutional principle of an equal citizenry. We respectfully declare to the public and international community that we will always monitor this unconstitutional decision and its aftermath.
[1] The Presidential Decision No. 3718, published in the Official Gazette on March 20, 2021
[2] The Presidential Decree No. 9, published in the Official Gazette on July 15, 2018.
[3] See Decision Z.A (2015/6302); E.2015/68; E. 2019/2.
ANAYASA HUKUKU ARAŞTIRMALARI DERNEĞİNİN
CUMHURBAŞKANININ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE İLİŞKİN
KARARI HAKKINDAKİ AÇIKLAMASI
20 Mart 2021 günü Resmi Gazete’de yayımlanan 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı’nda “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin (“İstanbul Sözleşmesi”) Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine 9 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesi gereğince karar verildiği belirtilmektedir. Söz konusu kararda, anayasa hukukuna ilişkin teknik hukuki sorunlar yer almasının ötesinde; bu kararın insan hakları hukukuyla, Türkiye’nin de oluşuma katkı sunduğu kadınların şiddete karşı korunması ve toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin uluslararası ortak kabullerle bağdaşması mümkün değildir.
Bu karar hukuk alanında iki düzeyde kopuşa işaret etmektedir:
- 2001 yılından bugüne değin özgürlüklerin, devlet ve üçüncü kişilerden gelebilecek ihlallere karşı korunmasını ve geliştirilmesini sağlayan anayasal birikimlerden kopuştur.
- Türkiye’nin de kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nin ve üyesi olduğu diğer uluslararası kuruluşların insan hakları belgelerinde ortaya konan ortak değerler sisteminden kopuştur.
Bu çerçevede Cumhurbaşkanı kararı;
1- Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin feshi ve bu fesih iradesinin ayrımcılık yasağını ihlal eden bir açıklamayla gerekçelendirilmesi, bir bütün olarak, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda 1982 Anayasası hükümlerini, bugüne kadarki anayasal kazanımları ve bağlayıcı olan uluslararası hukuk kurallarını tartışmaya açmak anlamına gelmektedir.
Cumhurbaşkanı kararı ile feshedilmek istenen İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddeti bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık olarak tanımlamaktadır. İlgili Sözleşme fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet türlerine karşı taraf devletlere pozitif yükümlülükler yüklemektedir (Md.3). Bu Sözleşme’nin koruduğu kişiler cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsüne bakılmaksızın öncelikle kadınlar ve ardından ev içi şiddetin tüm mağdurlarıdır (Md.4).
Sözleşme’nin devletlere yüklediği yükümlülükler arasında; kadınlara karşı şiddeti ve ayrımcılığın her türünü kınama, şiddet olaylarını önleme, soruşturma ve cezalandırma yükümlülüğü dahil kapsamlı politikalar üretme ve bu politikaları hem kamusal hem özel alanda uygulama sorumluluğu bulunmaktadır (Md.4, Md.5)
İlgili karar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, kadınları ve ev içi şiddetin tüm mağdurlarını etkili biçimde korumak istemediğini, ağır insan hakları ihlali oluşturan şiddet fiillerini kınama, soruşturma ve cezalandırma yükümlülüğünü, üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin demokratik standartları uyarınca yerine getirmeyeceğini ortaya koyan bir irade beyanıdır.
Usulüne uygun olarak yürürlüğe konularak, iç hukukumuzun parçası haline gelmiş olan bu sözleşme, Türkiye kadın hareketinin mücadelesi sonucunda kabul edilmiş hukuki kazanımlardan bir tanesidir. Sözleşme, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana, dinamik anayasa anlayışının yansıması olarak; Anayasa’da korunan hak ve hürriyetlerin ilerletilmesinde, Anayasa’nın yaşayan bir belge haline gelmesinde önemli katkıda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi kararlarında[1] doğrudan ya da dolaylı dönüştürücü etkisi olmuştur. Anayasa’da korunan insan onuruna yaraşır yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığı geliştirme hakkı, özel yaşam ve aile yaşamına saygı, yargılama süreçlerinin toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı hale getirilmesi ve adil yargılanma hakkı, çocukların her türlü şiddet ve istismara karşı korunması ile eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağının uluslararası insan hakları hukuku ilkelerine göre hayata geçirilmesi bakımından standart belirleyici bir belge olmuştur. Kadına karşı her türlü şiddetin önlenmesi bağlamında gördüğü işlev, aynı zamanda Anayasa’nın 5. maddesinde yer alan pozitif yükümlülüklerin, diğer bir deyişle devletin özgürleştirme yükümlülüğünün yerine getirilmesinde ve şiddetten ari bir şekilde yaşama hakkının sağlanmasında yardımcı olmuştur.
Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak istemek, aynı zamanda anayasal kazanımları ve nihayet anayasanın üstünlüğünü de yok saymak anlamına gelmektedir.
Cumhurbaşkanı’nın aldığı söz konusu karar, yalnızca yürütme yetkisini kullanmak kapsamında değerlendirilemeyecek sonuçlar yaratma potansiyeline sahiptir. Bu karar, hukuki olmaktan çok, anayasal hak ve özgürlükleri ve eşit vatandaşlığı hedef alan siyasi bir tutumu ifade etmektedir. Fesih kararı üzerinden 24 saat geçmeden Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına ilişkin yapmış olduğu basın açıklamasında gerekçe olarak “eşcinselliğin normalleştirilmesini” göstermesi, bizatihi İstanbul Sözleşmesi’nin de dahil olduğu uluslararası insan hakları belgelerinin (özellikle taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve BM Medeni ve Siyasi Haklara Dair Sözleşme ile BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme-CEDAW) mücadele etmeyi amaçladığı nefret söyleminin bir örneğini oluşturmaktadır. CEDAW Komitesi’nin 35 No’lu Genel Yorumu (2017) uyarınca toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti ve ayrımcılığı önlemek, uygar her devletin saygı göstermesi gereken bir milletlerarası örf ve âdet kuralıdır. Belirtilen gerekçe insan hakları hukuku bakımından kabul edilir olmadığı gibi, şiddet mağdurlarına koruma sağlanmasına ilişkin devletin pozitif yükümlülüklerine son vermek için toplumsal önyargıların araçsallaştırılması da ayrı bir anayasa ve insan hakları hukuku ihlalini oluşturmaktadır.
2- Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin feshi ve bu fesih iradesinin ayrımcılık yasağını ihlal eden bir açıklamayla gerekçelendirilmesi, bir bütün olarak, insan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik siyasal irade yokluğunu gözler önüne sermekte, bu konudaki ulusal ve uluslararası yükümlülükleri yerine getirmemek ve denetimden kaçmak anlamına gelmektedir.
2 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan Yeni Bir İnsan Hakları Eylem Planı’nda “Aile İçi Şiddet ve Kadına Karşı Şiddetle Mücadelenin Etkinliğinin Arttırılması”nın özel bir hedef olarak belirtilmesinin üzerinden henüz 20 gün dahi geçmeden Cumhurbaşkanı tarafından İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karar verilmiş olması insan hakları konusunda siyasal iradenin tutarsız ve çelişkili yaklaşımını ortaya çıkarmaktadır[2]. Gerek fesih kararı gerekse buna ilişkin açıklama ile ortaya çıkan durum, ayrımcı ve siyasi bir gerekçeye dayanarak kadının şiddete karşı korunmasını güçlendiren sözleşmeden vazgeçilmesidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği ile bağdaşmayan bir bakışın, kadınların karşı karşıya olduğu toplumsal sorunlara çözüm üretebileceğini iddia etmesi, konuyla ilgili başka bir çelişkili durumu ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin iradedeki tutarsızlığı ortaya çıkarmaktadır. Hatırlatmak gerekir ki; aynı zamanda bir ayrımcılık biçimi olan şiddet pratiklerinin, bu şekilde ayrımcı bir zihniyetle, iddia edildiği gibi sıfır toleransla çözülmesi mümkün değildir.
9 Mart 2021 tarihinde 1280 sayılı kararla Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuştur. Kadına yönelik şiddet konusunda daha önceki dönemlerde de meclis araştırma komisyonlarının kurulmuş olması yasama organının bu konudaki siyasal denetim yetkisini canlı tuttuğunu göstermektedir.[3] Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşme’nin 70. maddesine göre TBMM’nin Sözleşme’nin uygulanmasının izlenmesinde bütünleyici rolü bulunmaktadır. Bu çerçevede fesih kararı, yasama organının şiddetin önlenmesine yönelik tedbirleri denetim iradesi ve yetkisiyle bağdaşmamaktadır. Bu karar aynı zamanda TBMM’nin görevini yerine getirmesinin engellenmesi anlamına gelmektedir.
İstanbul Sözleşmesi’yle kadınlara yönelik şiddetle ve ev içi şiddetle mücadele konusunda Sözleşme’nin uygulanmasını izleyecek uzmanlar grubu (GREVIO) oluşturulmuştur. Bu uzmanların hazırladıkları ulusal raporların ilgili devletlerin yasama organlarına sunulması gerekmektedir. GREVIO, Türkiye hakkındaki raporunu 2018 yılının Ekim ayında yayınlamıştır. GREVIO’nun Türkiye raporunda aciliyeti konusunda vurgu yapılan hususlar arasında iç hukukta şiddete karşı etkili bir tutum gösterilmesi ve mağdurların şiddete yönelik verilen kurumsal cevaba güveninin sağlanması yer almaktadır. Raporda, şiddet biçimleri olan zorla evlendirme, ısrarlı takip gibi hususların kanuni düzenlemelerle önlenmesi; 15-18 yaş kız çocuklarına yönelik şiddete etkili çözüm bulunması salık verilmektedir.
Yürütme organınca bu raporun ivedi şekilde TBMM’ye sunulması gerekirken, Sözleşme’nin feshine karar verilmesi hem ulusal parlamenter denetimden hem de uluslararası hukuk denetiminden kaçmaya çalışmak anlamına gelmektedir. Fesih kararıyla bu yükümlülükler ve bu yükümlülüklerden doğan sorumluluk yok sayılmaktadır. Ancak böyle bir sorumluluktan kaçılması mümkün değildir. Bunu sağlamaya yönelik alınan ilgili karar, yürütme organının yetkisini Anayasa’ya ve kanunlara uygun olarak yerine getirmemesinden kaynaklanan sorumluluğunu gündeme getirebilecek niteliktedir.
3- Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin feshine ilişkin cumhurbaşkanı kararı usul yönünden anayasal temelden yoksundur.
Sözleşme’den çekilme hususunda izlenen yol usuli açıdan da anayasaya aykırılıklar içermektedir. 6251 Sayılı Kanun ile usulüne göre onaylanarak yürürlüğe girmiş ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin kanun hükmünde bir milletlerarası andlaşma olan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşme’den çekilme işlemi, TBMM’nin çıkardığı bir kanun yerine usulde ve yetkide paralellik ilkesi gözetilmeksizin, yürütmenin tek taraflı bir işlemi olan Cumhurbaşkanı kararı ile gerçekleşmiştir. Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca, hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne dahi başvurulamayan kanun hükmünde bir işlemin, Cumhurbaşkanı kararı ile feshedilmesi bir hukuk garabetidir. Bu işleme dayanak olarak gösterilen 9 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3. maddesi ise Anayasa’ya aykırı bir düzenlemedir. Anayasa’nın Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine ilişkin 104. maddesinin 17. fıkrası Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile sadece yürütme alanına ilişkin bir düzenleme yapılabileceğini öngörmekte ve kararnamelerle temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir düzenleme yapılmasını yasaklamaktadır. Buna karşın ilgili kararname, temel hak ve özgürlüklere ilişkin münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir konuyu içeren milletlerarası andlaşmaların dahi Türkiye Cumhuriyeti açısından feshedilmesi ya da sona erdirilmesi hususunu Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlemiş ve bu kararname Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşme’nin Türkiye açısından feshedilmesine dayanak oluşturmuştur. Dolayısıyla 3718 sayılı Karar ve onun dayanağı olarak gösterilen 9 Numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 3.maddesi usuli açıdan da Anayasa’nın 90. ve 104. maddelerine aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte insan haklarına ilişkin anayasal kazanımların, Anayasa’nın yasama organına tanıdığı düzenleme yetkisinin çerçevesini oluşturduğunu; bu kazanımları ortadan kaldıran, hak ve özgürlükleri güvencesizleştiren bir kanun düzenlemesinin de Anayasa’ya aykırı olacağının altını çizmek gerekmektedir. Yasama yetkisi bu bağlamda sınırsız değildir.
Sonuç olarak;
Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği olarak yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde 3718 sayılı kararın bir an önce kaldırılmasının, insan hakları alanındaki ve kadına yönelik şiddetle mücadeledeki devamlılığı sağlayacak, anayasa ve insan hakları hukukunun üstünlüğüne uygun bir çözüm olacağını belirtiriz.
Bu yönde bir siyasal irade ortaya çıkmadığı sürece, Türkiye’nin uluslararası ve ulusal yükümlülükleri olmak üzere çok sayıda hukuk normunu ihlal eden 3718 Sayılı Cumhurbaşkanı kararına karşı yargısal yollara başvurmak mümkündür. 2575 Sayılı Kanun’un 24. maddesinin 1. fıkrası uyarınca Danıştay’da açılacak iptal davası için Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan 42 milyon kadın başta olmak üzere, Sözleşme’nin koruma altına aldığı kadına karşı şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi imkânından mahrum kalacak herkesin dava açma ehliyeti bulunmaktadır. Bundan sonra, Sözleşme’nin ve onu somutlaştıran 6284 sayılı Kanun’nun koruması altında olan öznelere yönelik tüm şiddet eylemleri ile 3718 sayılı karar arasındaki nedensellik bağı kurulmuş sayılmalıdır. Bu da şüphesiz şiddetin önlenmesine ilişkin Anayasa’nın özellikle 5. maddesinden doğan devletin pozitif yükümlülüklerinin ihlal edildiğinin haklı gerekçesini oluşturacaktır.
Şiddeti ve ayrımcılığı körüklemek ve toplumsal kutuplaşmadan siyasal meşruiyet kazanmaya çalışmak, demokratik bir hukuk devletinde kabul görmeyecek bir tutumdur. Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği olarak, toplumsal cinsiyet eşitliğine inanıyor ve şiddet ve ayrımcılığın anayasal eşit vatandaşlık ilkesinin önünde en büyük engel olduğunu düşünüyoruz. Anayasal özgürlükleri ihlal eden bu kararın ve bundan sonraki sürecin her zaman takipçisi olacağımızı saygılarımızla kamuoyuna bildiririz.
————————————————————————————–
[1] Örn. Z.A Başvurusu (2015/6302); E.2015/68; E. 2019/2.
[2] Cumhurbaşkanına bağlı olan İçişleri Bakanlığı’nın 4 Kasım 2020 tarihindeki aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadelenin kararlılıkla devam ettiğine ilişkin açıklaması, yürütme organı içindeki bir diğer çelişkili durumu göstermektedir. Bir yandan İçişleri Bakanlığı aracılığıyla aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele devam ettirildiği belirtilirken, diğer yandan bu konudaki mücadeleyi destekleyen İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı’nca feshedilmesini anlamak mümkün değildir.
[3] Diğer dönemlerde kurulan araştırma komisyonları: 24. Yasama döneminin 5. yasama yılında 25 Kasım 2014 tarihinde 1077 sayılı kararla Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi; 22. Dönemin 3. yasama yılında 18 Mayıs 2005 tarihinde 849 sayılı kararla Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi; 20. yasama döneminin 3. yasama yılında 10 Mart 1998 tarihinde 535 sayılı kararla Kadının Statüsünün Araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin Yaşama Geçirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirleri Tespit Etmek Amacıyla Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuştur.
Anayasa Hukuku Dergisi 2012 yılında ilk sayısını çıkarmış ve bu zamana kadar kesintisiz olarak 9 cilt (18 sayı) tamamlamıştır. Yılda iki kez yayınlanan (Haziran ve Aralık) ve TR Dizinde taranan Anayasa Hukuku Dergisi, Türkçe, İngilizce ve Fransızca makalelerinizi beklemektedir.
https://app.trdizin.gov.tr/dergi/T0RNeE1RPT0/anayasa-hukuku-dergisi
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
9. CİLT 18. SAYI
SUNUŞ/FOREWORD
Cumhurbaşkanlığı ve Parti Genel Başkanlığı
Presidency and the Party Chairmanship
MAKALELER/ARTICLES
Araştırma Makaleleri/Research Articles
Popülist Anayasacılığa Giriş
Introduction to Populist Constitutionalism
Ahmet Mert Duygun
Yarış(a)mayan İlkeler: Türkiye Anayasa Mahkemesinin Politik İfadeler Bağlamında Adil Denge Sorunu
Principles That Can Not Compete: The Balancing Problem of the Turkish Constitutional Court on Political Expressions
Necdet Umut Orcan
Etkili Başvuru Hakkı Özelinde Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuru Usulüyle Gerçekleştirmiş Olduğu Dönüşüm
The Transformation of the Constitutional Court by the Way of the Individual Application Procedure Pertaining to the Right to an Effective Remedy
Ömer Emrullah Egeliği
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 2014 Anayasa Değişiklik Girişimi Üzerine Bir Değerlendirme
An Assessment on the 2014 Constitutional Amendment Attempt of the Turkish Republic of Northern Cyprus
Tuan Işık
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ve Bütçe Hakkı
Presidential Decrees and Power of the Purse
Hatice Çoban
KARAR İNCELEMELERİ/REVIEW OF DECISIONS/JUDGEMENTS
“Sivillere Yargı Muafiyeti” mi? Anayasa Mahkemesinin 2018/31 E., 2020/38 K. Numaralı Kararının Yakın Bir Okuması
“Judicial Immunity for Civilians?” A Close Reading of the Constitutional Court’s Judgment 2018/31 E., 2020/38 K.
Buğrahan Fertellioğlu
The Turkish Constitutional Court’s First Decision on Abortion: Is It Too Early to Draw Conclusions?
Türk Anayasa Mahkemesinin Kürtaj Konusundaki İlk Kararı: Bir Sonuca Varmak İçin Çok mu Erken?
Bezar Eylem Ekinci – İlker Gökhan Şen
ANAYASA HABERLERİ/CONSTITUTIONAL NEWS
Uluslararası Bir Corpus Constitutional Hedefi: Anayasa Hukuku Dergisi’nin Sekiz Yılı
An International Corpus Constitutional Goal: Eight Years of Journal of Constitutional Law (JConstL)
Veysel Dinler
KİTAP TANITIMI/BOOK REVIEW
Türkiye’nin Anayasa Gündemi
Constitutional Agenda of the Turkey
Sevtap Yokuş
Anayasader ve Sosyal Hukuk Dergisi işbirliğiyle 12 Eylül 1980 askeri darbesinin 40. 12 Eylül 2010 referandumunun 10. yılında yıldönümünde 12 Eylül: Hangi Anayasa? paneli düzenlenecektir. Program 12 Eylül 2020 Cumartesi günü saat: 16.00’da pscp.tv/sosyalhukuk adresinden çevrimiçi izlenebilecektir.
Mustafa Erdoğan
TUNÇER KARAMUSTAFAOĞLU ANISINISA
Rahmetli Tunçer Karamustafaoğlu benim hocam ve Doktora Tez danışmanımdı. 1982-1983 ders yılında kendisinden Merih Öden’le birlikte bir ders almıştık. Derste o sırada yeni çıkmış olan Yasama Meclislerini Fesih Hakkı adlı kitabını –ki kendisinin Profesörlük Takdim Tezi idi- takip ediyordu. O ders ve kitap benim ufkumu açmıştı; ben parlamenter rejimle ve parlamenterizmin Türkiye’deki gelişimiyle ilgili ilk ciddî bilgileri o vesileyle öğrendim.
Hocanın Yasama Meclislerini Fesih Hakkı adlı kitabı akademik standartlar açısından Türkiye ortalamasının üstünde bir eserdi ve kanaatimce halâ da öyledir. Ele aldığı sorunu akla gelebilecek bütün yönleriyle, ilgili literatürü adeta tüketerek ve derin bir vukufla ele alması bakımından Türkçede benzerlerine az rastlanabilecek bir eserdi o. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, eğer İngilizce yazılmış olsaydı uluslararası alanda referans eser muamelesi görebilecek yetkinlikte bir çalışma olacak olduğunu söylesem abartmış olmam.
Bu eserden ben başka bir şey daha öğrendiydim, akademik bir çalışmanın edebî bir eser değeri de taşıyabileceğini… Hocamın bu yönünün farkına Seçme Hakkının Demokratik İlkeleri adlı doçentlik taktim tezini okurken de şahit olmuştum. Daha sonra aynı duyguyu kendisinin gerek anlam gerekse üslup bakımından büyük bir vukufla Türkçeye kazandırdığı Leslie Lipson’ın Politika Biliminin Temel Sorunları (1973) kitabını okurken de yaşamıştım.
1986 yazında ‘’T.C. Anayasasına Göre Cumhurbaşkanının Hukukî Durumu’’ adlı Doktora tezimin ilk taslağını kendisine teslim ederken, Hocanın işindeki titizliğini bildiğimden biraz tedirgindim. Ancak üç ay kadar sonra Tezle ilgili olarak konuşmak için beni çağırdığında sergilediği tavır beni hem biraz şaşırtmış, hem de sevindirmişti. Hoca Tezimi başarılı bulduğunu ve hatta ‘’iyi bir pozitif hukukçu’’ olduğumu söyleyerek bana iltifat etmişti. Sadece, çalışmanın teorik zeminini oluşturan ilk Bölümü biraz ‘’rahatlatmamı’’ istemişti. Sonradan düşününce ben de farkına vardım ki, o Bölüm gerçekten de biraz gereksiz malumatla doldurulmuş ve dipnota boğulmuştu.
Ne var ki, Tezimin resmî olarak tamamlanması aşamasında kendisi yoktu. Ben Tezde kendisinin önerdiği düzeltmeleri yaparken o Fulbright bursuyla ABD’ye gitme hazırlığı yapıyordu. Daha sonra Tezimi bu sefere başka bir hocamın, Ergun Özbudun’un danışmanlığında tamamlayıp 1987 sonunda Enstitü’ye teslim ettim.
Daha sonraki yıllarda Hocayla pek karşılaşmadık ama kendisi için çıkarılan Tunçer Karamustafaoğlu’na Armağan’da (2010) bir makale (‘’Hukuk ve Siyaset İlişkisi Bağlamında Türk Anayasa Mahkemesi’nin Lâiklik Politikası’’) yayımlamak suretiyle aramızdaki bu iletişim kopukluğunu kendi adıma bir ölçüde telâfi etmiş olduğumu ümit ediyorum. Bu makale daha sonra Anayasa Mahkemesi’nin çıkardığı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşunun 55. Yılı Anısına 55 Yıl 55 Makale (2017) kitabında yeniden yayımlanmıştır.
Prof. Tuncer Karamustafaoğlu’nun vefatı Türkiye’nin bilim hayatı ve hukuk camiası için sahici bir kayıptır. Kendisini rahmet ve minnetle anıyorum.
İbrahim Ö. Kaboğlu
Profesör Tunçer Karamustafaoğlu’nun vefatı haberi üzerine belleğim beni, 1970’li yıllar Ankara Hukuk Fakültesi’ne götürdü:
1970’te başladığım ve o zaman da birinci sınıfta okutulan Anayasa hukuku derslerine Doçent Tuncer Karamustafaoğlu, Profesör İlhan Arsel gibi, bir veya iki kez girmişti; muhtemelen Profesör Bülent Nuri Esen veya Doçent Ergun Özbudun’un derse gelemediği haftalar.
Ama Tuncer Hoca’yı doktora ihtisas dersleri sırasında yakından tanıdım. Edebi hukuk dili ve hukuk mantığı arasındaki örgü, Tuncer Hoca’yı simgeler. Edebiyata ilgisini bize ders verdiği dönemde Milliyet Sanat’ta yayımlanan yazısına verilen deneme ödülünden biliyorduk. İhtisas dersleri, güncel siyasal ve anayasal sorunlar üzerine yoğun tartışmalar eşliğinde yapıldığı için doktora öğrencilerine katkısı kayda değerdi.
* * *
Bu vesile ile, lisans derslerinin ötesinde akademik yaşam yolunda birlikte çalıştığım hocalarımı da anmak isterim:
Önce, lisans seminerime değinmek yerinde olur: Henüz 2. sınıfta iken Prof. Mahmut Koloğlu’nun yönettiği ilk lisans seminerim, benim için bilimsel çalışmanın ilk adımı oldu. Dr. Nahit Töre’nin asiste ettiği derslerin disiplini ve bizlere kattıkları belirtilmeye değer.
Sonra, “toplumsal yapı, toplumsal değişme ve gelişme” üzerine lisans ve doktora seminer derslerini veren profesör Yahya Zabunoğlu, bize hukuk-ötesi ufuklar açtı.
Nihayet, bir kısmını evinde yaptığımız saatler süren doktora dersleri veren Profesör Hamide Topçuoğlu’nun, Profesör Münci Kapani ve Adnan Güriz’in katkılarını da anmadan geçmek olmaz.
* * *
Fransa’dan henüz dönmüştüm; 1981 sonu veya 1982 başı. Anayasa hazırlığı sürecinde, yarı-başkanlık rejimi tartışmaların merkezine oturduğu sıralarda, Tuncer Hoca ile Mac-Mahon dönemine uzanan canlı bir tartışmamız oldu. 3. Cumhuriyet’in ilk başkanı Mareşal Mac-Mahon, 1877’de Meclislerden güvenoyu aldığı halde J. Simon hükümeti yerine Broglie hükümetini atadı ve ardından Millet Meclisini feshetti. Gambetta’nın öncülüğünü yaptığı Cumhuriyetçilere göre halk seçimini yaptığı zaman Başkan, “ya çekilmeli ya da baş eğmeli” idi. Monarşistler ve Kilise, Mac-Mahon’u destekliyordu. Cumhuriyetçilerin kazanması, Başkanı boyun eğmeye ve Meclis’in güvenine sahip hükümeti göreve getirmeye mecbur etti.
Mac-Mahon vak’ası, Fransa’da Başkanların Meclis’in üstünlüğünü kabul etmesi bakımından önemli bir dönüm eşiği oluşturmuştu. Bu tartışma, Türkiye’de yarı-başkanlık rejimi kabul edilirse, bir Mac-Mahon vak’ası yaşanma olasılığının olup olmadığı noktasında düğümleniyordu.
Kuşkusuz hiçbirimiz 7 Haziran 2015 seçimleri sonuçlarını kabul etmeyen CB’nin Anayasa madde 116’yı zorlayarak (hatta darbe ile) seçimleri nasıl yineleyeceğini tasavvur bile edemezdi.
Mesleğimizin temel kuralı olan söz-yazı ve eylem tutarlılığını şahsında gözlediğim Tuncer Karamustafaoğlu, nur içinde yatsın!
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
9. CİLT 17. SAYI
SUNUŞ/FOREWORD/AVANT-PROPOS
Anayasa Hukuku’nu Yeniden Düşünmek 11
Reconsidering Constitutional Law 21
Repenser le Droit Constitutionnel 31
MAKALELER/ARTICLES
Tehlikeli Salgın Hastalıklarla Anayasal Mücadeleye Giriş
The Constitutional Struggle Against Dangerous Epidemic Diseases
Tolga Şirin 43
Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma Suçu (TCK m. 195)
The Crime of Acting in Violation of Measures Regarding Contagious Diseases (TCC art. 195)
R. Murat Önok 147
COVID-19 Günlerinde İdare Hukuku: Salgınla Mücadelede Kolluk Yetkileri Üzerine Bir İnceleme
Administrative Law in the Time of COVID-19: Considering Administrative Powers in Combating Pandemic
Çiğdem Sever 187
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve “Tutunamayanlar”
European Court of Human Rights and “The Disconnected”
M. Gözde Atasayan 239
Sivil İtaatsizliğin Temsili Demokrasi Bakımından Pozitif Hukuku Onarıcı/Düzeltici İşlevi
The Corrective Function of Civil Disobedience in Representative Democracies
Melike Belkıs Aydın 305
ANAYASA HABERLERİ/CONSTITUTIONAL NEWS
COVID-19 Sağlık Krizi Çerçevesinde Demokrasiye, Hukuk Devletine ve İnsan Haklarına Saygı: Üye Devletler İçin Bir Kılavuz (Avrupa Konseyi, Bilgi Dokümanı, SG/Inf (2020)11, 7 Nisan 2020)
Respecting Democracy, Rule of Law and Human Rights in the Framework of the COVID-19 Sanitary Crisis: A Toolkit for Member States (Council of Europe, Information Documents, SG/Inf(2020)11, 7 April 2020)
Çeviri/Translated by Pınar Dikmen 325
Fransa’da “Sağlık Olağanüstü Hâli” Kapsamında Alınan Tedbirlerin Yargısal Denetimi
Judicial Review of the Measures Taken Within the Scope of the “State of Health Emergency” in France
Erkan Duymaz 343
Anayasa Mahkemesinin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Kararlarına Dair İlk Gözlemler
Preliminary Remarks on the Turkish Constitutional Court’s Decisions on Presidential Decrees
Ahmet Mert Duygun 351
COVID-19 Enfeksiyonuna Maruz Kalan Sağlık Çalışanlarının İş Kazası / Meslek Hastalığı Hakkında SGK Tarafından Düzenlenen 2020/12 sayılı Genelgenin Hukuka Aykırılığı
Unlawfulness of the Circular No. 2020/12 Issued by SGK Regarding the Occupational Injury/Disease of Health Workers Exposed to COVID-19 Infection
Nurhan Demirhan 361
ÜÇ MİLLETVEKİLİNİN TBMM ÜYELİKLERİNİN DÜŞÜRÜLMESİ KONUSUNDA
ANAYASA MAHKEMESİNE ÇAĞRI
4 Haziran 2020 günü, üç milletvekili hakkında kesinleşen mahkûmiyet kararlarının TBMM Genel Kurulunda okunması sonucu bu vekillerin TBMM üyeliği Anayasa madde 84/2 çerçevesinde düşürülmüş ve vekiller hapse konulmak üzere evlerinden alınmışlardır. Bu süreç birçok açıdan Anayasa’ya aykırı bir şekilde cereyan etmiştir.
İlk olarak, TBMM üyelikleri düşürülen vekillerin yasama dokunulmazlığı 2016 yılında Anayasa’ya eklenen geçici 20. madde ile kaldırılmış olmasına rağmen, 24 Haziran 2018 seçimlerinde tekrar TBMM üyesi olan vekiller yeniden dokunulmazlık kazanmışlardır. Anayasa’nın “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır” açık hükmüne rağmen, vekillerin dokunulmazlığının canlanmadığına karar verilerek yargılamalara devam edilmesi tartışmasız bir şekilde Anayasa’ya aykırıdır. Hatırlatmak gerekir ki, TBMM Başkanı Sn. Mustafa Şentop da, dokunulmazlıkları kaldırılmış olan vekillerin yeniden seçilmeleri durumunda tekrar dokunulmazlık kazanacaklarını beyan etmişti.
İkinci olarak, üç vekil hakkındaki kesinleşmiş mahkûmiyet kararları TBMM’ye uzun bir süre önce ulaşmış olmasına rağmen TBMM, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru sürecinin tamamlanmasını bekleyerek söz konusu kararları Genel Kurula bildirmemiştir. Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan bu bekletmeden vazgeçilerek ilk mahkûmiyet kararının TBMM’ye iletilmesinden yaklaşık 18 ay sonra Genel Kurula bildirimde bulunulması birtakım soruları beraberinde getirmektedir. 18 ay boyunca beklenen Anayasa Mahkemesi kararı neden bir süre daha beklenmemiştir? Üç milletvekilinin TBMM üyeliklerinin baskın bir kararla 4 Haziran 2020 günü düşürülmesinde hangi gerekçeler etkili olmuştur? Anayasa uyarınca tamamen TBMM’nin yetkisinde ve takdirinde olan bu sürece Meclis dışından ve bilhassa Yürütmeden herhangi bir müdahalede bulunulmuş mudur? Bu soruların cevapları Meclis iradesine ve erkler ayrılığı ilkesine saygı bakımından hayati önemde olup, yukarıda dile getirilen Anayasa’ya aykırılıktan bağımsız olarak, yeni bir anayasallık sorunu gündeme getirebilecektir.
Üçüncü olarak, TBMM üyelikleri düşürülen vekillerin hapse konulmak üzere evlerinden alınmaları, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı yönünden, öteden beri süregelen sorunlu uygulamaların tekrarı niteliğindedir. Haklı bir gerekçe sunulmaksızın seçilmiş kişilere kendi iradeleriyle teslim olma imkânı tanımayan bu uygulama demokratik bir toplumun gerekleriyle bağdaşmamaktadır.
Başından beri Anayasa’ya aykırı bir şekilde işleyen bu süreçte hukuk devleti ilkesi büyük yara almıştır. Bu hukuk ve Anayasa krizi karşısında Anayasa Mahkemesine tarihsel bir görev düşmektedir. Mahkeme, Anayasa’nın üstünlüğüne dayalı demokratik bir hukuk devletinin gereklerini göz önüne alarak vekillere ilişkin kararını ivedi olarak vermelidir.
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
5. CİLT 9. SAYI
MAKALELER/ARTICLES
Kanunların Kabul Edilmesi İşlevi Açısından Yasama Organı
The Legislature in Term of the Adoption Process of Law
Sultan Tahmazoğlu Üzeltürk
Müzakere İşlevi Açısından Yasama Organı
The Legislature with Regard to Deliberative Function
Didem Yılmaz
Parlamentonun Müzakere İşlevi: Türkiye Büyük Millet Meclisi Örneği
Deliberative Function of Parliament: The Grand National Assembly of Turkey Case
Ender Türk
1982 Anayasası Çerçevesinde Cumhurbaşkanının Siyasi ve Cezai Sorumluluğu
The Political And Criminal Liability of the President of the Republic under 1982 Turkish Constitution
O. Serkan Gülfidan
Anayasa Hukukunda Organ Uyuşmazlığı Davası Üzerine Bir İnceleme
A Study on Case of Dispute Between Organs in Constitutional Law
Tevfik Sönmez Küçük
A Legal Evaluation of the Mp Candidate Selection Method Applied by the Labour Party of the UK
Tevfik Sönmez Küçük
KARAR ÖZETLERİ/ABSTRACT OF JUDGEMENTS
Ekim 2015 – Mart 2016 Ayları Arasında İHAM’ın Türkiye’ye Karşı Verdiği Kararların Türkçe Özetleri
JUDGMENTS OF THE ECtHR RELATED TO TURKEY BETWEEN OCTOBER 2015-MARCH 2016
ANAYASA HABERLERİ/CONSTITUTIONAL NEWS
Dokunulmazlıkları Kaldıran Anayasa Değişikliği Hakkında Gözlemler
Observations on the Constitutional Amendments That Remove Immunities
Tolga Şirin
KİTAP TANITIMI/BOOK REVIEW
Abdullah SEZER, Demokrasi Teorisi ve Pratiğinde Seçim Barajları, Legal Yay., İstanbul, 2014.
Abdullah SEZER, Treshold in the Theory and Practice of Democracy
İbrahim Ö. Kaboğlu
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
4. CİLT 8. SAYI
MAKALELER/ARTICLES
Legal and Political Aspects of Constitutional Changes in Georgia
Gürcistan’daki Anayasal Değişikliklerin Hukuki ve Siyasi Boyutları
Mariam Jikia (Çeviren/Translated by: Sezen Kama)
Yarım Asırlık Silahlı Çatışmanın Ardından Barışı Yaratmak Kolombiya’da Geçiş Adaleti Tartışmaları Üzerine İnceleme
Inventer la Paix Apres un Demi-Siècle du Conflit Armé ÉtudeSur lesDiscours de la Justice Transitionnelle en Colombie
Inventing the Peace After a Half-Century of Armed ConflictStudy on the Transitional Justice Discourses in Colombia
Luis-Miguel Gutierrez Ramirez (Çeviren/Translated by: Serkan Köybaşı)
İHAS’a Ek 15 ve 16 No.lu Protokollere İlişkin Genel Gözlemler
General Observations on Protocols No. 15 and 16 to the ECHR
Abdullah Sezer
Yüksek Seçim Kuruluna İlişkin Güncel Anayasal Tartışmalar
Current Constitutional Debate Regarding the Supreme Election Board
Nihan Yancı Özalp
Eşcinsel Birlikteliklerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Tanınması
The Recognition of Same-Sex Relationships within theFramework of European Convention on Human Rights
Emre Birden
Latin Amerika Başkanlık Sistemlerinden Bir Örnek: Bolivya’da Başkanlık Sistemi
As an Example of Presidential Systems in Latin America: TheBolivian Presidential System
Sinem Şirin
KARAR İNCELEMELERİ/REVIEWS OF DECISIONS/JUDGEMENTS
Artık Ankara’da Anayasa Mahkemesi Var!
There is a Constitutional Court in Ankara Now!
Mesut Gülmez
KİTAP TANITIMLARI/BOOK REVIEWS
Mesut Gülmez, Sosyal Haklarsız ‘Yeni’ Anayasa mı? Eleştirel Gözle Emek ve Sermayenin Önerileri
Mesut Gülmez, A ‘New’ Constitution Without SocialRights? Suggestions from Labour and Capital Through a Critical View
İbrahim Ö. Kaboğlu
Sevtap Yokuş, Türkiye’de Çatışma Çözümünde Anayasal Arayışlar
Sevtap Yokuş, Constitutional Pursuit for Handling Conflicts in Turkey
İbrahim Ö. Kaboğlu – Duygu Şimşek Aktaş
ANAYASA HABERLERİ/CONSTITUTIONAL NEWS
Akademisyenlerden Anayasal Kurumlara Çağrı: Cumhurbaşkanı Seçimlere Gölge Düşürüyor!
Call From Academics to the Intitutions that have the Duty toImplement the Constitution: The President is Casting His Shadow on theElections
Rojava Toplumsal Sözleşmesi’ne Genel Bir Bakış
A General Overview of the Social Contract of Rojova
Begüm Yıldız
“Pasifist” Japonya’da Militarist Milliyetçilik İnşa Edilirken…
As Militarist Nationalism is Building up in“Pacifist” Japan…
Tolga Şirin
First Amicus Curiae Brief before the Constitutional Court
Le Premier Rapport Amicus Curiae Devant la CourConstitutionnelle
Erkan Duymaz
2015’te İHAM’ın Türkiye’ye Karşı Verdiği İhlal Kararları ve Türkçe Özetleri
Judgments and Decisions Given by the ECtHR Against Turkey in2015 and Their Summaries In Turkish
Benan Molu
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
4. CİLT 7. SAYI
MAKALELER /ARTICLES
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Türkiye (Karşılaştırmalı Gözlemler)
The European Convention on Human Rights and Turkey (ComparativeObservations)
İbrahim Ö. Kaboğlu
İspanya ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi: Bireysel Başvuru ve Amparo Deneyimi
Spain and the European Court of Human Rights: Individual Applications andthe Recurso de Amparo
Luis Lopez Guerra
The Manifestationof the Rule of Law in the Judgments of the European Court of Human Rights and the Turkish Constitutional Court: A Comparative Study
Sibel İnceoğlu
Danıştay Kararlarında İHAS ve İHAM’ın Etkisi
The Effect of the ECHR And The ECtHR Over the Council of StateJudgments
Tacettin Şimşek
Yargıtay ve Bireysel Başvuru Yolu
The Supreme Courtand Individual Application
İbrahim Şahbaz
Evaluation of theApproach of the Turkish High Courts vis-à-vis the Principles of theEuropean Convention on Human Rights
Atilla Nalbant
Effective Domestic Remedy in the Case Law of the European Court of Human Rights: Observations within the Framework of the Constitutional Complaint
Işıl Karakaş
Gündeme İlişkin Değerlendirme: Olağan Dönemlerde Sokağa Çıkma Yasağı İlan Edilebilir mi?
A Curfew without State of Emergency?
Eine Ausgangssperre Ohne Ausnahmezustand?
Tolga Şirin
ANAYASA HABERLERİ / CONSTITUTIONAL NEWS / INFORMATIONS CONSTITUTIONNELLES
Basına ve Kamuoyuna Anayasa’ya ve Demokratik Süreçlere Saygı Bildirisi
To the Press and Public Opinion Respect to the Constitution and DemocraticProcess
2015 Yılında (Ocak-Mart) Yayımlanan ve Kamuoyunda İlgi Uyandıran Bazı Anayasa Şikâyeti Kararları
Various Judgments of Constitutional Complaint Published in 2015 (January-March)and Aroused Interest in Public Opinion
KİTAP TANITIMI/ BOOK REVIEW / BIBLIOGRAPHIE
İbrahim Ö. KABOĞLU & Eric SALES, Türk Anayasa Hukuku/Demokrasi ve Darbeler Arasında (L’Harmattan, Nisan 2015)
Ibrahim Ö. KABOĞLU et EricSALES, le droit Constitutionnel Turc, Entre Coups d’etat et Democratie (L’Harmattan, avril 2015)
Eric Sales
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
3. CİLT 6. SAYI
MAKALELER/ARTICLES
Güçlü ve Zayıf Yönleriyle 27 Ocak 2014 Tarihli Yeni Tunus Anayasası
La Nouvelle Constitution Tunisienne du 27 Janvier 2014: Forces et Faiblesses
The New Tunisian Constitution of 27 January 2014: Strentghs and Weaknesses
Ferhat Horchani
Siyasal Bağlamında Türkiye’nin Yeni Anayasa Yazımı Girişimi
Turkey’s Attempt ata New Constitution in Political Context
Murat Akan
Sacrificing theIndividual to the Unity of the Nation and Family: Reflections on theConstitutional Court’s Recent Decisions Regarding the Surname
Erkan Duymaz
Çoğunluk vs. Azınlık: Demokratik Hukuk Devletinin Gerçekleşme Koşulu Olarak Sivil İtaatsizlik
Majority vs.Minority: The Civil Disobedience as a Condition to Fullfillment Democratic Rule of Law
F. Ceren Akçabay
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkının Kullanılmasında Bir Bilinmeyen: Spontane ve Acele Eylemler
A Mystery in theUse of the Right to Meetings and Demonstrations: Spontaneous and Immediate Actions
Ahmet Mert Duygun
A Few Words on theMethodological Analysis of a Court Decision: Putting Forward TheJudicial Meaning of a Rule by Using the Mousseron Method
Nesrin Yılmaz Sales
KARAR İNCELEMELERİ/REVIEWS OFDECISIONS-JUDGEMENTS/NOTES DE JURISPRUDENCE
Sermaye Piyasasına“Anayasal” Grev Yasağı Güvencesi
A Constitutional Safeguard for Capital Markets: ‘Ban on Strikes’
Mesut Gülmez
İHAM’ın İşaret Ettiği Yapısal Sorun: Zorunlu Din Eğitimi
The Structural Problem Pointed by ECHR: Compulsory Religious Education
F. Ceren Akçabay
ANAYASA HABERLERİ/CONSTITUTIONAL NEWS/INFORMATIONSCONSTITUTIONNELLES
Symposium: IXth World Congress of the International Association of Constitutional Law(IACL) on “Constitutional Challenges: Global and Local”
Giammaria Milani – Tania Abbiate
Cumhurbaşkanı: Seçim ve Göreve Başlama Süreci
Presidential Election and His Investiture
Presidential Election and HisInvestiture to the Press and Public Opinion
İki Cumhurbaşkanlıve İki Başbakanlı Türkiye
La Turquie Nantie de Deux Présidents et Deux Premiers Ministres Turkey with Two Presidents and Two Prime Ministers
Jean Marcou
Türkiye, Başkanlık Rejimi Yolunda
Turquie: La République Se Présidentialise
Turkey: On Her Way to Presidential System
Jean Marcou
Actualité Constitutionnelle Roumaine
Constitutional Agenda of Romania
Elena Simina Tanesescu
Orta Avrupa’da Yeni Bir Anayasa: Macaristan Temel Yasası’nın Kabulü
Une Nouvelle Constitution en Europe Centrale: l’adoption Récente de la LoiFondamentale de Hongrie
A New Constitution in Central Europe: Hungary Establishes Its Constitution
Peter Kruzslicz
KİTAP TANITIMI/BOOK REVIEW/BIBLIOGRAPHIE
Özgürlükler Hukuku’na Giriş veya Hem Bahçe Hem De Bir Kule Olarak Babil
Introduction to the Freedom’s Law or Babylon as a Garden and Also as a Tower
Zeynep Turhallı
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
3. CİLT 5. SAYI
SUNUŞ YAZISI / EDITORIAL
İktidar ve Özgürlük İkilemindeki Anayasa Mahkemesi
Constitutional Court Before the Dilemma of Power and Fredoom
İbrahim Ö. Kaboğlu
BÖLÜM 1 / SECTION 1
Ad ve Soyada İlişkin Kararlar Bireyin Kimlik Hakkı
Jurisprudance on Forename and Surname Right to Individual Identity
Sultan Tahmazoğlu-Üzeltürk
Anayasa Mahkemesi’nin Soyadına İlişkin Kararları Üzerine Düşünceler
Reflections on the Constitutional Court’s Decisions Reagarding the Surname
Erkan Duymaz
BÖLÜM 2 / SECTION 2
4+4+4 Yasası Hakkında Anayasa Mahkemesi Kararı: Sunuş
Summary of the Decision on the 4+4+4 Statute of the Constitutional Court
Emrah Kırıt
Seçmeli Din Dersleri Meselesi ve Anayasa Mahkemesi
The Issue of Electıve Relıgıous Courses and the Constıtutıonal Court
O. Serkan Gülfidan
BÖLÜM 3 / SECTION 3
Clash of Smoke Free Public Good and Smoking Individuality -Comparative Observations on 2011 Tobacco Ban Case-Law of Constitutional Court
Bertil Emrah Oder
The Immanent and Normative Criteria of Assessing the Laws that Regulate Alcohol and Tobacco Consumption, and the Emerging Questions that are Pertinent to the Political and Social Consequences of Such Regulations
Ayşen Candaş
BÖLÜM 4 / SECTION 4
Birinci Yılında Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Kararlarının Analizi
Individual Application Before the Turkish Constitutional Court: An Analysis of the Cases in Its First Year
Prof. Dr. Sibel İnceoğlu
Yorum: Birinci Yılında Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Kararlarının Analizi
Comment: Individual Application before the Turkish Constitutional Court: An Analysis of the Cases in Its First Year
Oya Boyar
BÖLÜM 5 / SECTION 5
Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa Şikâyeti Kararlarının Usuli Açıdan Değerlendirmesi
A Procedural Analysis of the Constitutional Complaint Decisions of the Turkish Constitutional Court
Tolga Şirin
Yorum: Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa Şikâyeti Kararlarının Usuli Açıdan Değerlendirmesi
Comment: A Procedural Analysis of the Constitutional Complaint Decisions of the Turkish Constitutional Court
Gözde Atasayan
BÖLÜM 6 / SECTION 6
MİT Kanunu’nda Yapılan Değişikliğin Anayasallığı
Constutionality of the Amendment in Code of “MİT’’
Korkut Kanadoğlu
BÖLÜM 7 / SECTION 7
Understanding the Ministry of Health and Health Services to Re-Organisation Governing the Constitutional Court Decision Analysis Decree No. 663 (K. 2013/30)
Nurhan Demirhan
Anayasa Mahkemesi ve Kanun Hükmünde Kararnameler Rejimi
The Constitutional Court and Governmental Decrees Having Force of Law
Nihan Yancı Özalp
BÖLÜM 8 / SECTION 8
Approaching the Next Presidential Election… Analysis of the Constitutional Court Decision (2012/96): 12 Years Instead of 7 Years?
Abdullah Sezer
Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Kararı Üzerine Gözlemler
Observations on the Judgement of the Turkish Constitutional Court on the Law on Presidential Elections
Olgun Akbulut
BÖLÜM 9 / SECTION 9
Yargı Denetiminden Milletlerarası Andlaşmalar Yoluyla Kaçmak: Akkuyu Nükleer Güç Santrali Andlaşması
Escaping from Judicial Review Via International Agreements: The Case of Akkuyu Nuclear Power Plant Agreement
Serkan Köybaşı
A Study of Article 90 of the 1982 Constitution within the Ambit of the Legal Status of The Agreement Between the Republic of Turkey and the Russian Federation Relating to the Construction of a Nuclear Power Plant
Ömer Gedik
BÖLÜM 10 / SECTION 10
The Issue of the Limitation of Fundamental Rigts with no Specific Limitation Grounds Under 1982 Constitution and the Constitutional Court Decisions
Tijen Dündar Sezer
Constitutional Court’s Approach on the Restriction of Fundamental Rights with no Explicit Limitation Clause in 1982 Constitution
Metin Özdemir
BÖLÜM 11 / SECTION 11
6360 Sayılı Kanun Hakkında Bir Yorum
A Commentary on Law No.6360
Zülfiye Yılmaz
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
2. CİLT 4. SAYI
Sunuş /Foreword
Anayasa Fetişizmi ve Anayasasızlaştırma İkilemi…
The Dilemma of Constitutional Fetishism and De-constitutionalization
Dilemme entre fétichisme constitutionnel et « déconstitutionnalisation »
İbrahim Ö. Kaboğlu
MAKALELER /ARTICLES
Türkiye ‘nin Zorlu Demokratik Anayasa Arayışı
La difficilerecherched’une constitution démocratique en Turquie
TheDifficultSearch foraDemocraticConstitutionin Turkey
AlainBockel
Amerika’da Demokrasi’den … Türkiye’de ‘İleri Demokrasi’ye
Democracy in USA… to ‘Further Democracy’ in Turkey
De la democracyen Amérique’…à la ‘démocratie avancée’ en Turquie From
Ercan Eyüboğlu
Yemen’s Natıonal Dialogue Conference
ChristinaMurray
Candidacy in Presidential Elections in Turkey (A Comparative
Analysisin Light of the 2007 Amendment and the Act
AbdullahSezer
Gezi Parkı Çıkmazında Demokrasi ve İnsan Hakları
Democracy and Human Rights at the Gezi Park Impasse
Erkan Duymaz
Türkiye’de Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkına ilişkin Sorunlar
Constitutional Problems of Freedom ofAssembly in Turkey
Tolga Şirin
Fundamental Rights and Freedoms Under Catastrophe Risk: Limitations to Fundamental Rights and Freedoms within the Scope of Disaster Law no. 6306
Seda Yurtcanlı
Takdir Marjı Doktrini ve Türkiye Anayasa Mahkemesi Açısından Anlamı
Margin of Appreciation Doctrine and its Significance for the Turkish Constitutional Court
Tolga Şirin
KARAR İNCELEMELERİ / REVIEWS OF DECISIONS-JUDGEMENTS/NOTES DE JURISPRUDENCE
Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin R.K.B/Türkiye Kararı ve Kararda Benimsenen Görüşlerin Olası Etkileri
R.K.B/Turkey Decision of the Committee on the Elimination of Discrimination against Women and the Possible Effects of the Views Adopted in the Decision
Tijen Dündar-Sezer
ANAYASA HABERLERİ / CONSTITUTIONAL NEWS / INFORMATIONS CONSTITUTIONNELS
Erkan Duymaz – Tolga Şirin
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
2. CİLT 3. SAYI
SUNUŞ YAZISI / EDITORIAL / AVANT-PROPOS
Yeni Anayasa : Süreç, İçerik ve Düzen
New Constitution: Process, Substance and Order
İbrahim Ö. Kaboğlu 7
MAKALELER / ARTICLES / ARTICLES
Social Gender Fiction in Turkey and the Effect of Legal Norms for the Prevention of Violence Against Women on the Premises of Derivation – An Evaluation on the Law for the Prevention of Violence against Women and for the Protection of Family
Neval Oğan-Balkız 31
Çevresel Haklara İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Yaklaşımı
Environmental Rights in the European Court of Human Rights Approach
Nihan Yancı Özalp 53
Bir Cumhurbaşkanının Görevden Alınmasının İmkânsızlığı: Romanya’nın Siyasi Tasarımı
The Impossible Dismissal of a President: Romanian Political Design
L’impossible Révocation d’un Président: Le Design Politique Roumain
Elena Simina Tănăsescu 95
ÖZEL DOSYA PROF. DR. SERVER TANİLLİ VE PROF. DR. BÜLENT TANÖR ANMASI
SPECIAL TOPIC: COMMEMORATION OF PROF. DR. SERVER TANİLLİ AND PROF. DR. BÜLENT TANÖR
COMMÉMORATION EN HOMMAGE AUX PROF. DR. SERVER TANİLLİ ET PROF. DR. BÜLENT TANÖR
Aydınlanmanın Hocası Server Tanilli
Server Tanilli a Teacher of Enlightenment
Oktay Uygun 131
Devlet ve Demokrasi
State and Democracy in Memory of Server Tanilli
Oya Boyar 147
Bülent Tanör ve Anayasa Hukukunda Sosyal Haklar
Bülent Tanör and Social Rights in Constitutional Law
Murat Sevinç 155
KARAR İNCELEMELERİ/ REVIEWS OF DECISIONS-JUDGEMENTS /NOTES DE JURISPRUDENCE
İHAM, DİSK/KESK c. Türkiye : 1 Mayıs Kararı İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, Emsal Bir Kararla Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs Alanı Olduğuna Hükmetti
European Court of Human Rights Held that Taksim was a Demonstration Place
Arzu Sun Becerik 165
Anayasa Mahkemesi’nin E. 2012/65, K. 2012/128 Sayı ve 20.09.2012 Tarihli Kararı (R.G. Tarih-Sayı: 18.04.2013-28622) Üzerine Kısa Bir Not/ Anayasa Mahkemesi’nin Peygamberi ve Ayrımcılık Hususunda Yeni Bir Adım
A Brief Note on the Constitutional Court’s Judgment Numbered: E. 2012/65, K. 2012/128, Dated: 20.09.2012/The Prophet of the Constitutional Court and a New Step About Discrimination)
O. Serkan Gülfidan 183
Özpınar v. Türkiye Kararı İncelemesi
Judgement Review: Ozpinar v. Turkey (Judgement of the European Court of Human Rights
Zülfiye Yılmaz 205
ÇEVİRİLER / TRANSLATIONS / TRADUCTIONS
Sürdürülebilir Demokrasi
About Continuous Democracy
Dominique Rousseau (Çeviren/Translated by) Nesrin Yılmaz Sales 219
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası v. Türkiye Davası (İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İkinci Daire Kararı)
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikasi v. Turkey (European Court of Human Rights: Judgement of Second Section)
(Çeviren/Translated by) Tolga Şirin 245
KİTAP TANITIMI / BOOK REVIEW / BIBLIOGRAPHIE
Anayasal Yurtseverlik
Constitutional Patriotism
Tolga Şirin 263
ANAYASA HABERLERİ / CONSTITUTIONAL NEWS / INFORMATIONS
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
1. CİLT 2. SAYI
– I –
AKDENİZ’DE ANAYASACILIĞA DOĞRU
Anayasa Hukukçuları Ağı Projesi Avro-Akdeniz Coğrafi Bölgesinde Hukuk Devleti
Bertrand Mathieu
Tunus’ta Demokratik Geçiş
Yadh Ben Achour
Akdenizde Anayasacılık Hareketleri Karşısında Türkiye
İbrahim Ö. Kaboğlu
– II –
MAĞRİP/NORTH AFRICA/MAGHREB
Tunus Ulusal Kurucu Meclisi’nce Anayasa’nın Kaleme Alınması
Fadhel Moussa
Cezayir’de Umut ile Hayalkırıklığı Arasında Kurumsal ve Siyasi Reformlar
Bachir Yelles Chaouche
Demokrasiye Geçişin 3 Komisyonu
Neji Baccouche
– III –
MAŞRIK/MIDDLE EST/MACHREK
25 Ocak 2011 Devriminden Bu Yana Mısır’daki Anayasal Dönüşümler
Constitutional Developments in Egypt Since the Revolution of 2011
Les Evolutions Constitutionnelles en Egypte Depuis la Revolution du 25 Janvier 2011
Yousri Elassar
– IV –
TÜRKİYE’DE ANAYASAYI YENİLEME SÜRECİ
Anayasa Uzlaşma Komisyonu: Toplum Sözleşmesi İçin Bir Fırsat
Ahmet İyimaya
Demokrasi ve İnsan Hakları Önünde Bir Engel Olarak 1982 Anayasası’nın Ruhu
Atilla Kart
Tarihsel Ortak Değerler Işığında Yeni Anayasa Süreci
Faruk Bal
– V-
KUZEY AKDENİZ: KRİZ DÖNEMİNDE ANAYASACILIK
Avrupa ve İspanya’daki Anayasal Süreçler
Angel Rodriguez
Fransa’daki Mali Krizin Anayasal Sonuçları
Benoît Jean-Antoine
– VI –
TÜRKİYE/AKDENİZ VE AVRUPA
Tunus’ta Anayasal Ve Demokratik Geçiş Üzerine Düşünce ve Değerlendirmeler
Chawki Gaddes
Yazılı Anayasa – Yaşayan Anayasa, Anayasal Süreçte Kimlikler
Prof. Dr. Sibel İnceoğlu
Pan-Avrupa Akdeniz Anayasal Havzası ve Yeni Ulusalüstülük
Pasquale Policastro
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
1. CİLT 1. SAYI
Anayasacılık ve Türkiye’de Anayasal Hareketler
Constitutionalism and Constitutional Movements in Turkey
Le Constitutionnalisme et le Mouvement Constitutionnel en Turquie (disponible en français)
Prof. Dr. Jean Marcou 1
Anayasa: Yenileme Arayışı ve Değişikliklerin Sürekliliği Arasındaki İkilem
Dilemma between the Quest for Renewal and the Continuity of Amendments
Renouvellement de la Constitution en Turquie: Enjeux et Defis (disponible en français)
Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu 51
Anayasanın Yenilenmesi Kurucu Güç/Kurulu İktidar: Kuram ve Uygulama
Constituent/Constituted Power: Theory and Application (available in English)
Prof. Dr. Thomas Flenier 85
Anayasa Yapımında Yöntem Sorunları
Procedural Issues in Constitutional Change (available in English)
Prof. Dr. Ergun Özbudun 109
Anayasa Değişikliklerinin Anayasaya Uygunluğu Denetimi (Kusurlara Kusurlu Bir Cevap mı?)
Review of Constitutionality of Constitutional Amendments (An Imperfect Response to Imperfections?) (available in English)
Prof. Dr. Lech Garlicki ve Zofia A. Garlicka 145
Anayasanın Değiştirilemez Hükümleri: Almanya Perspektifi
The Irrevocable Provisions of the Constitution: The German Perspective
Les Dispositions Inalterables de la Constitution: la Perspective Allemande (disponible en français)
Prof. Dr. Rainer Arnold 225
Yeni Bir Anayasa İçin/İçinde Haklar ve Özgürlükler
Rights and Freedoms for/in a New Constitution (available in English)
Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu 233
Yargı Bağımsızlığı için Anayasal Öneriler
Constitutional Recommendations on Protecting Judicial Independence
Prof. Dr. Sibel İnceoğlu 259
Yasama
The Legislative Power (available in English)
Doç. Dr./Assoc. Prof. Dr. Murat Yanık 295
Yürütme
Executive (available in English)
L’executif (disponible en français)
Doç. Dr./Assoc. Prof. Dr. Sultan Tahmazoğlu Üzeltürk 327
Laiklik
Secularism (available in English)
Doç. Dr./Assoc. Prof. Dr. Selin Esen 381
Yeni Bir Anayasa için Somut Öneriler: “Yurttaşlık”/“Vatandaşlık”
Concrete Proposals for a New Constitution “Citizenship” (available in English)
Prof. Dr. Naz Çavuşoğlu 405
Merkez Çevre İlişkileri
Center-Periphery Relations (Decentralization) (available in English)
Prof. Dr. Turan Yıldırım 429
Anayasayı Yenileme Usullü
Procedure for Renewing the Constitution
La Procedure de Renouvellement de la Constitution (disponible en français)
Doç. Dr./Assoc. Prof. Dr. Eric Sales 441
Demokratikleşme Sürecinde Anayasanın Hazırlanması
Drafting the Constitution in the Process of Democratic Transition
L’elaboration de la Constitution Dans le Processus de la Démocratisation (disponible en français)
Prof. Dr. Elena-Simina Tanasescu 457
Mısır’da Demokratikleşme Sürecinde Yeni Anayasanın Hazırlanması Yeni Dönemin Sorunları ve Mücadele Alanları
Drafting the New Constitution in the Process of Democratization in Egypt: Issues and Challenges in the New Era
L’élaboration de la Nouvelle Constitution Dans le Processus de la Démocratisation en Égypte Enjeux et Défis de la Nouvelle Période (disponible en français)
Dr. Taimour Mostafa-Kamel 493
Çok Katmanlı Yönetim Sistemi Tasarlamak İki Yakın Dönem Ortak Yönetim Denemesi
Designing Systems of Multi – Level Government – Two Recent Experiments with Cooperative Government (available in English)
Prof. Dr. Christina Murray 533
Asya Anayasacılığı: Halkçı Politikalardan Uzağa, Karşı Çoğunlukçu Kurumlara Doğru
Asian Constitutionalism: Away from Popular Politics, Toward Counter-Majoritarian Institutions (available in English)
Prof. Dr. Raul C. Pangalangan 587
Anayasanın Yenilenmesi veya Anahtar Kelimelerin Belirsizliği
The Renewal of the Constitution or on the Vagueness of Key Words (available in English)
Dr. Dr.h.c. Eivind Smith 611
Marmara Üniversitesi & Anayasa Hukuku Uluslararası Derneği 647
Marmara University & International Associaton of Constitutional Law (IACL) 651
Universite de Marmara & Association Internationale de Droit Constitutionnel (AIDC) 655
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
8. CİLT 16. SAYI
SUNUŞ/FOREWORD
Çatışmacı Anayasa Değişikliğinin Yarattığı Ayrışma: Monokrasi ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi
The Dichotomy Created by Conflictial Constittuional Change: “Monocracy” and “Presidentalist (Cumhurbaşkanlığı) Governmental System”
İbrahim Ö. Kaboğlu
MAKALELER/ARTICLES
Anayasa Mahkemesi’nin Tutuklama Kararının Maddi Şartları İçtihadına Eleştirel Bir Yaklaşım
A Critical Approach to the Case Law of the Constitutional Court in Relation to the Substantive Requirements of Remand in Custody Decision
Öznur Sevdiren
1921 Teşkilâtı Esasiye Kanunu Çerçevesinde Kurucu İktidar Tartışması
The Discussion of Constituent Power under the 1921 Constitution
Sinem Şirin
Avukatlığa Engel Suçların ve Avukatlığa Kabulü Bekletme Yetkisinin Anayasallığı Üzerine
On the Constitutionality of the Impediments to Admission into Attorneyship and the Authority of Suspension of Admission Process
Dilşad Çiğdem Sever
Amerika Birleşik Devletleri’nde Siyasi Parti Disiplini
The Party Discipline in the United States of America
Mehmet Faruk Koçak
ANAYASA HABERLERİ/CONSTITUTIONAL NEWS
Bireysel Başvuru, Toplumsal Karar ve Anayasal Diyalog: Zübeyde Füsun Üstel ve Diğerleri Kararı
Individual Application, Social Decision and Constitutional Dialogue: The Case of Zübeyde Füsun Üstel and Others
Tolga Şirin
Özgürlük ve Güvenlik Hakkı İhlalleri Serisinde Yeni Perde: AİHM’nin Kavala/Türkiye Kararı Üzerine Kısa Bir Değerlendirme
New Episode in the Series of Violations of the Right to Liberty and Security: A Brief Observation on ECtHR’s Kavala Judgment
Erkan Duymaz
Bir İnsan Hakları Sorunu Olarak İklim Değişikliği
Climate Change as a Human Rights Issue
Seda Yurtcanlı Duymaz
SUNUŞ/FOREWORD
Türkiye’de Siyasal Münavebenin Yolu Açılıyor mu?
Towards a Political Change in Turkey?
İbrahim Ö. Kaboğlu
MAKALELER/ARTICLES
Olağanüstü Hal ve İnsan Hakları İhlalleri: Türkiye Vatandaşları İçin Hangi Adalet?
State of Emergency and Human Rights: What Kind of Justice for the Citizens of Turkey?
Etat D’urgence Et Violations Des Droits Des L’homme: Quelle Justice Pour Les Citoyens De Turquie?
Christelle Palluel (çev./translated by: Pınar Dikmen)
Türkiye’de Olağanüstü Hal Döneminde Oy Hakkı
Voting Rights under the State of Emergency in Turkey
Özge Demir
Adli Kontrol Tedbirlerine Duruşmasız Olarak Karar Verilebilir mi? Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı Bağlamında Bir İnceleme
Can Judicial Control Measures be Decided Without Hearing? A Research in the Context of Right to Liberty and Security
Buğrahan Fertellioğlu
İHAM Kararları Işığında İfade Özgürlüğü ile Dini Hislerin Korunması Hakkının Çatışması Sorunu
The Problem of Conflict Between Freedom of Expression and Right to Protection of Religious Feelings in the Light of ECHR Decisions
Enes Kethüda
Hukuk Bir Yere Gitti mi?
Has Law Gone Anywhere?
Yahya Berkol Gülgeç
KARAR İNCELEMESİ/REVIEW OF DECISION-JUDGEMENT
İfade Özgürlüğü vs İfade Özgürlüğü: AİHM’nin Kaboğlu ve Oran/Türkiye Kararı Üzerine Gözlemler
Freedom of Expression vs Freedom of Expression: Observations on ECtHR’s Kaboğlu and Oran Case
Erkan Duymaz
ANAYASA HABERLERİ/CONSTITUTIONAL NEWS
Anayasa Hukuku Perspektifi ile “Ağır Cezayı Gerektiren Suçüstü Hali” Kavramı Üzerine Bir Deneme
An Essay on the Concept of “The Status of in Flagrante Delicto Which Requires Imposition of a Heavy Penalty” from The Constitutional View Point
Fazıl Sağlam
Yüksek Seçim Kurulu ve Toplantı/Karar Nisapları
The Higher Electoral Council and Its Quorum
Tolga Şirin
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçiminin İptali Değerlendirme (Rapor Özeti)
Evaluation on the Annulment of Election of the Istanbul Metropolitan Municipality Mayor: Executive Summary
İbrahim Ö. Kaboğlu
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
7. CİLT 14. SAYI
SUNUŞ/FOREWORD
“Anayasa’ya Saygılı Yasa” için “Anayasa Mahkemesi”
Constitutional Court for “Laws Respectful of the Constitution”
İbrahim Ö. Kaboğlu
MAKALELER/ARTICLES
“İşlemeyen Sistemlerin Fonksiyonel Olmayan Yanıtı”: Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
A Dysfunctional Response of Non-Functioning Systems: Presidential Decree in Turkey
Tolga Şirin
Yeni Bir Anayasal Hak Öznesi Olarak Hayvan – II
Animal as a New Subject of Constitutional Rights – II
Serkan Köybaşı
Karşılaştırmalı Hukukta Pasifist Anayasa Anlayışı
The Concept of Pasifist Constitution in Comparative Constitutional Law
Mert Duygun
Kamu Denetçiliği Kurumunu (Türk Ombudsmanını) Yeniden Tasarlamak
Redesigning the Public Supervision Institution (The Ombudsman Institution of Turkey)
Mutlu Kağıtcıoğlu
Homofobinin Anayasal Üretimi: Anayasa Mahkemesi ve Eşcinsellik
Constitutional Production of Homohobia: The Turkish Constitutional Court and Homosexuality
Tolga Şirin
ANAYASA HABERLERİ / CONSTITUTIONAL NEWS
Hukuk Nereye Gidiyor? Gözlemler ve Sorular
Where is the Law Going? Observations and Questions
Kemal Gözler
Demokrasi Nereye Gidiyor? Nerede Hata Yaptık?
Where is Democracy Going? Where Did We Do Wrong?
Kemal Gözler
KARAR ÇEVİRİSİ / TRANSLATION OF JUDGEMENT
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
7. CİLT 13. SAYI
SUNUŞ/FOREWORD/AVANT-PROPOS
Türkiye’deki Siyasi-Anayasal Geçişin Meşruiyeti Üzerine
The Legitimacy Of The Politico-Constitutional Transition In Turkey
De la Legitimite de la transition Politico-Constitutionnelle en Turquie
İbrahim Ö. Kaboğlu
MAKALELER/ARTICLES
Devlet Güçlerinin OHAL KHK Rejimi ve 2017 Anayasa Değişikliğinden Sonraki Görünümü
The Powers of the State After the State of Emergency-Decree Law Regime and the 2017 Constitutional Reform
Fazıl Sağlam
Yeni Bir Anayasal Hak Öznesi Olarak Hayvan – I
Animal as a New Subject of Constitutional Rights
Serkan Köybaşı
“Türk’ün Erkler Ayrılığıyla İmtihanı”: Bir Anayasal Gelenekten Söz Edilebilir mi?
Turkey’s Trial with the Separation of Powers: Is There a Constitutional Tradition?
Oğuzhan Bekir Keskin
7142 Sayılı Yetki Kanunu’nun Anayasallığı: Anayasa Mahkemesinin 2018/79 Karar Sayılı Kararının Değerlendirilmesi
Constitutionality of the Empowering Act Nr. 7142: An Analysis on the Decision Nr. 2018/79 of the Turkish Constitutional Court
Korkut Kanadoğlu/Mert Duygun
Anayasa Mahkemesinin Şahin Alpay Kararına İlişkin Değerlendirmeler
An Analysis of TCC’s Şahin Alpay Case
Tolga Şirin
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
6. CİLT 12. SAYI
SUNUŞ/FOREWORD
Anayasal Geçiş Dönemi: Belirsizlik mi, Anayasasızlık mı?
Constitutional Transition Period: Uncertainty or Constituionless
İbrahim Ö. Kaboğlu
MAKALELER/ARTICLES
İnsanlık Hakları Evrensel Bildirgesi Projesinin İçerimleri
Implications of the Universal Declaration of the Rights of Humankind Project
Les implications du projet de déclaration universelle des droits de l’Humanité
Catherine Le Bris (Çev./Translated by: Erkan Duymaz)
Afet Hallerinde İnsanlık İlkesi
Humanity Principle in the Situation of Disaster
Le principe d’humanité en cas de catastrophe
Catherine Le Bris (Çev./Translated by: Gülden Kurt/Gökçe Gökçen)
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin İnsanlık Haklarının Gerçekleştirilmesine Potansiyel Katkısı
The Potential Contribution of the European Convention on Human Rights to the Fulfilment of Rights of Humankind
Erkan Duymaz
Mali Güce Göre Ödeme Anayasal İlkesinin Vergi Benzeri Mali Yükümlülüklere Uygulanabilirliği
The Feasibility of Constutional Ability to Pay Principle in Terms of Tax-Like Financial Liabilities
Uğur YİĞİT/İlhami ÖZTÜRK
ANAYASAL KAZANIMLAR BİLANÇOSU (ÖZEL DOSYASI)/ANALYSIS OF CONSTITUTIONAL ACHIEVEMENTS (SPECIAL FILE)
Anayasal Kazanımlar Bilançosu
Analysis of Constitutional Achievements
İbrahim Ö. Kaboğlu
Türkiye’de Yeni Anayasa Arayışları ve 2017 Anayasa Değişiklikleri
The Search for a New Constitution and 2017 Constitutional Changes in Turkey
Sevtap Yokuş
Avrupa Konseyi Anayasal Birikimi Işığında 2017 Anayasa Değişikliği
2017 Constitutional Amendmend in the Light of Council of Europe’s Constitutional Accumulation
Erkan Duymaz
Anayasal Kazanımlar Bilançosu -2012-2013 Anayasa Uzlaşma Komisyonu Deneyimi-
The Experience of 2012-2013 Reconciliation Committee
Özen Ülgen
Türkiye’nin Anayasal Birikimine Sivil Toplum Katkısı
Contribution of Civil Society to the Constitutional Accumulation of Turkey
Ozan Erözden
Anayasal Birikime Sivil Katkının Ortak Paydaları
Common Ground of Civil Contribution to the Constitutional Accumulation
Mustafa Ertin
16 Nisan Anayasa Değişikliği: Osmanlı-Türkiye Anayasacılığının İkinci Büyük Kopuşu
Constitutional Amendment of 16 April: The Second Big Break of the Ottoman-Turkish Constitutionalism
Demirhan Burak Çelik
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
6. CİLT 11. SAYI
SUNUŞ/FOREWORD
İbrahil Ö. Kaboğlu
MAKALELER/ARTICLES
Anayasa Mahkemesi Kadın Üyelerinin Yargısal Tutumları: Ampirik Bir Araştırma
Judicial Attitudes of Female Justices’ of the Constitutional Court: An Empirical Analysis
Engin Yıldırım / Serdar Gülener
2017 Anayasa Değişikliği’nin Yargı Bağımsızlığı Yönünden Değerlendirilmesi
An Analysis of the 2017 Constituitonal Amendment from the Point of Judicial Independence
Tolga Şirin
2017 Anayasa Değişikliklerinin Yasama Yürütme İlişkilerine ve Yargı Bağımsızlığına Etkileri
The Effects of 2017 Constitutional Amendments on Legislative and Executive Bodies Relations And Judicial Independence
Nihan Yancı Özalp
Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa Madde 90/5 Hakkındaki Zımni İlga Tespiti ve İnsan Haklarına Dayalı (Yeni Bir) Yargısal Denetim
The Constitutional Court’s Interpretation of Article 90/5 of the Constitution as an Implicit Derogatory Rule and (A New) Judicial Review Based on Human Rights
Ali Acar
Referandum ve Serbest Seçim Hakkı: Yüksek Seçim Kurulu’nun 16 Nisan 2017 Tarih ve 560 Sayılı Kararı Hakkında Bir Değerlendirme
Referendum and Right to Free Elections: An Analysis on the Decision of the Supreme Election Board – 16 April 2017-Nr. 560
Tolga Şirin
Karşılaştırmalı Anayasa Hukukundan Karşılaştırmalı Anayasa Çalışmalarına
From Comparative Constitutional Law to Comparative Constitutional Studies
Ran Hirschl (Çeviren/Translated by Serkan Yolcu )
KARAR ÖZETLERİ/ABSTRACTS OF THE JUDGEMENTS
Ekim 2016 – Mart 2017 Bireysel Başvuru Kararları Kroniği
Summaries of the Individuel Application Judgements of the Constutional Court (Oct.2016-Mar.2017)
Gözde Atasayan/Rezzan İtişgen/Cennet Işık/Seda Özkan/Necdet Umut Orcan/Aykut Demirdöğen/Sinem Şirin
Ekim 2016 – Mart 2017 Tarihleri Arasında Anayasa Mahkemesi Tarafından Verilen Norm Denetimi Kararlarının Özet Bilançosu
The Brief Statement of the Judgements of Constitionality Review Given by Constitutional Court of Turkey Between the Dates of October 2016 – March 2017
Pınar Dikmen/N. Betül Yağcı/Ömer E. Egeliği/Uğur Tabak/Abdurrahim Konukpay/Egemen Esen
Ekim 2016 – Mart 2017 İHAM – Türkiye Kararlarına Kısa Bir Bakış
A Brief Look on the ECtHR v. Turkey Judgements Between October 2016- March 2017
Zeynep Turhallı/Sezen Kama/Asiye Çelik Demir/Gökçe Gökçen/Sibel İnce
ANAYASA HUKUKU DERGİSİ
5. CİLT 10. SAYI
MAKALELER/ARTICLES
Değiştirilemez Anayasal İlkeler Üzerine Sorgulamalar
Interrogations Around Intangible Constitutional Principles
Interrogations Autour Des Principes Constitutionnels Intangibles
Eric Sales
And Bölgesi’nde Anayasa Değişikliklerinin Yargısal Denetimi
Judicial Review of Constitutional Amendments in the AndeanRegion
Le Contrôle Juridictionnel Des Amendements ConstitutionnelsDans La Région Andine
César Landa
Prohibition of Arbitrariness as the Limit of DerogationPower in the Context of the European Convention on Human Rights
Emre Birden
The State of Emergency Regime in the 1982 Constitution: Reviewing Old Concepts
Tolga Şirin
İfade Özgürlüğü, Dinin veya Dini Duyguların Korunması Amacıyla Sınırlanabilir mi?
Can Freedom of Expression be Restricted for the Purpose of Protection of Religion or Religious Feelings?
Tolga Şirin
KARAR İNCELEMESİ/REVIEW OF DECISION-JUDGEMENT
Some Observations on the Latest Judgements of the Constitutional Court on the Emergency Decrees Having the Force of Law
Ender Türk
KARAR ÖZETLERİ/ABSRACTS OF THE JUDGEMENTS
Nisan- Eylül 2016 İHAM – Türkiye Kararlarına Kısa Bir Bakış
A Brief Look on the ECtHR V. Turkey Judgements Between April- September 2016
Sezen Kama – Asiye Çelik – Gökçe Gökçen
The Brief Statement of the Judgements of ConstitionalityReview Given by Constitutional Court of Turkey Between the Dates of March 2016– October 2016
Pınar Dikmen – N. Betül Yağcı – Ömer E. Egeliği
Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuru Kararları Özetleri (Nisan- Eylül 2016)
Summaries of the Individual Application Judgements of theTurkish Constitutional Court (Apr-Sep 2016)
Gözde Atasayan – Rezzan İtişgen Dülger – Cennet Işık
KARAR ÇEVİRİLERİ / TRANSLATIONS OF THE JUDGEMENTS
Zeynep Mercan – Türkiye Kararı/Zeynep Mercan v. Turkey Judgement
Akif Zihni – Türkiye Kararı/Akif Zihni v. Turkey Judgement
“Devlet anayasa ile doğar ve anayasa ile yaşar” deyişi, çağdaş devletlerin “anayasal düzen” kavramı ile tanımlandığını da ortaya koyar. Bu deyiş ve tanım, 1921 Anayasası ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti için haydi haydi geçerli. Anayasal düzen, askerî darbe ve müdahale yoluyla zaman zaman kesintiye uğramış olsa da şu iki özellik kayda değer: İlki, yeni bir anayasal düzen kurma hedefi; ikincisi ise geçiş döneminin elden geldiğince düzenleyici kurallar eşliğinde sağlanması.
TBMM’deki farklı siyasal çoğunlukların sürekli değiştirdiği ve gözden geçirdiği 1982 Anayasası, yürürlükte kaldığı sürece herkes için “bağlayıcı ve üstün” hukuk normu. Ne var ki, özellikle Ağustos 2014’te cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle birlikte “fiili durum” kavramı sıkça kullanılmaya başladı. Oysa bir hukuk devletinde sadece hukuki durum (de jure), anayasal düzen ile örtüşür; anayasa dışı uygulamalar (de facto) kabul edilemez.
Bu ortak yapıt, de jure ve de facto ayrımı çerçevesinde yayılan bilgi kirliliği eşliğinde, siyasal rejimler üzerine toplumda yaratılmak istenen algı operasyonu karşısında uzmanların, “anayasa kamuoyu”nu doğru ve gerçek bilgiye yönlendirme çabası…
Bu özelliğiyle kitap, başta seçilmiş siyasetçiler olmak üzere bütün yurttaşlara hitap ediyor. Anayasa yoluyla geleceklerinin ipotek altına alınmaması için özellikle gençlerin okuması gereken bir eser. Bu gereklilik, olağanüstü yönetim altında “anayasal kamuoyu” oluşmadan yapılan ve 16 Nisan 2017’de halkoyuna sunulan anayasa değişikliği ile daha acil, hatta yaşamsal bir hale gelmiş bulunuyor.
ISBN 9789750525216 2. basım – Kasım 2018 352 sayfa
KİTABIN KÜNYESİ
Kitabın Adı | Türkiye’nin Anayasa Gündemi |
ISBN | 9789750525216 |
Yayın No | İletişim – 2324 |
Dizi | Bugünün Kitapları – 203 |
Alan | Hukuk İncelemeleri, Politika/Siyaset |
Sayfa | 352 sayfa |
En | 130 mm |
Boy | 195 mm |
Ağırlık | 289 gr |
Önceki Basımlar | 1. basım, 3 baskı |
Baskı | 2. basım 1. baskı – Kasım 2018 |
Derleyen | İbrahim Ö. Kaboğlu (Derleyen) |
Yazar | Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği |
Editör | Kıvanç Koçak |
Kapak | Suat Aysu |
Uygulama | Hüsnü Abbas |
Düzelti | Oben Üçke, Büşra Hatiboğlu |
Baskı | Sena Ofset |
Cilt | Güven Mücellit |
Fazıl Sağlam
Ülkü Azrak Anısına
Ülkü Azrak’ın ölümü hepimizde derin bir üzüntü bıraktı. Kamu Hukukçuları Platformu’nun kuruluşundan bu yana “Girişim ve İcra Kurulu”nda görevliydi. Ne var ki uzunca bir süredir rutin yazışmalarımıza katılamıyordu. Ara açılınca meraklanmaya başladık. Kendisine geçen yılın mart ay başlarında ayrı bir e posta gönderdim:
“Sevgili Ülkü Hocam, KHP yazışmalarının tümü size de gönderiliyor. Ama sizden hiçbir ses duyamıyoruz. Ama bu ileti KHP ile ilgili değil. Sizin ve Lore’nin sağlığınızı merak ettiğim için yazıyorum. Umarım sağlığınızla ilgili bir sorun yoktur. Kısa bir bilgi verirseniz sevinirim. Selam ve sevgilerimle. 09.03.2019, Fazıl Sağlam”
Buna da bir cevap gelmedi. Sonraki çabalarım da sonuçsuz kaldı. Bu sessizlik bir yılı aştı. Sonunda Nisan başında kürsü arkadaşı Şebnem SAYHAN’dan bize bir haber ulaştı. “ Şu anda İstanbul’daki evinde. Ama eşi hastanede. Telefonla ulaşabilirsiniz.”. Hemen telefona sarıldım. Uzunca bir süre görüştük. Konuşması her zamanki gibi düzgün, dolu ve zengindi. Ama sesi eskisi gibi gür çıkmıyordu. Eşini taburcu ettiklerini, onu beklediğini, ay sonunda Almanya’ya döneceklerini söyledi. Sesinin zayıflığını buna yordum. Ama eşinin taburcu olması ve Almanya’ya dönüş hazırlığı, sanki çok şeyin yolunda gittiğine işaret ediyordu. Her ikisine de sağlıklı günler dileyerek telefonu kapattım. Hemen Rona AYBAY’ı arayarak iyimser izlenimimi ona da yansıttım. Benden sonra Rona Hoca’da aramış ve aynı izlenimlerle ayrılmış. Ne yazık ki her ikimiz de yanılmışız. Kısa bir süre sonra eşini kaybettiğini; oğlunun gelip cenazeyi Almanya’ya götürdüğünü ve hemen arkasından kendisinin de hastaneye kaldırılıp yoğun bakıma alındığını öğrendik. Birkaç gün geçmedi ölüm haberi geldi. Çoğumuz bir çeşit karantina ortamındaydık. Onun için hiçbir şey yapamadık; cenazesine bile katılamadık. Bunun acısı içimizde kaldı. Şükran SONER, 17 Nisan 2020 tarihli Cumhuriyet’te yazdığı “Ülkü AZRAK’ı Uğurlarken” başlıklı yazıda bu acıyı şöyle yansıtıyor: “Ölüm haberinin duyurulmasının haber içerikleri canımı acıttı. İsyan ettim. Virüssüz günlerde aramazdan ayrılmış olsaydı, çıkabilecek haberleri, anılarının, yaptıklarının paylaşılacağı bir uğurlamayı düşledim.” Bunu okuyunca içim parçalandı.
Ülkü Hocayla ağabey kardeş gibiydik. Öyle ki Anaysa Mahkemesi’nden emekli olduğumu söylediğimde tam bir sevecen ağabey tepkisiyle “Fazıl sen yaş haddinden emekli olacak kadar büyüdün mü?” demez mi? Oysa aramızdaki yaş farkı altıyı geçmiyordu. Ama avukatlık dönemimde, idari davalara yoğunlaştığımda Ülkü Hoca bana yol gösteren bir Usta oldu. Bilimsel çalışmalarımda da aynı ustalığın katkısını gördüm. Friedrich MÜLLER için çıkarılan Armağan’a yazdığım makalenin onun denetiminden geçmesi beni çok rahatlatmıştır. Bu tavır onun doğasında vardı. Şükran’ın yazısında DİSK’in tüm görevlilerinin işkenceli gözaltı sürecinde olduğu bir ortamda DİSK’in genç avukatı Ercüment Tahiroğlu ile hukuki destek verme amacıyla görüştüğünü öğrendiğimde hiç şaşırmadım. Bu alanda ihtiyaç duyan herkese yardıma hazırdı. Çünkü o bir “hukukşinas”tı ve hukuk devletine bağlılık ve hizmet, onun için vazgeçilmez bir yaşam çizgisiydi.
Kendisi için çıkarılan 75 Yaş Armağanı’nda bu niteliği şöyle açıklamıştım: “Tüm yaşamı boyunca hukuk devletinin gerçekleşmesi yönünde hizmet veren Prof. Dr. Ülkü Azrak için çıkarılan Armağan’a bir makale ile katkıda bulunmak, benim için büyük bir onurdur. AZRAK için hukuk devleti, yalnızca hukuk güvenliği sağlayan, hukukun içeriğinden bağımsız biçimsel bir ilke değildir. Hukuk güvenliğinin sağlanması önemli bir kazanımdır. Ama hukuk, insan haklarına dayalı çoğulcu demokratik ve laik düzeni korumuyorsa, sosyal adaleti de içerecek biçimde adalete hizmet etmiyorsa, hukuk devletinin sağladığı hukuk güvenliği de fazla bir anlam taşımaz. AZRAK’ın sosyal devlet ilkesi konusunda ilk makalelerden birini yazmış olması böyle bir bütünlüğe yönelişinin ilk belirtisidir. Bu nedenle AZRAK için yazılacak yazı da bu bütünlüğe yabancı düşmemelidir”.
Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde göreve başladığımda Ülkü AZRAK ve Aydın AYBAY, Ayferi GÖZE gibi Hocalar da o fakültede görev yapıyordu. Aydın Hoca Fakültenin Kurucu Dekanı’ydı. Yetenekli genç bir kadro ve deneyimli Hocalarla dengelenmiş ideal bir fakülte yaratmıştı. Ama artık Dekanlık görevini daha genç birine aktarmak istiyordu. Kadim dostum, Köln’de birlikte doktora yaptığımız Devrim ULUCAN, yeni Dekan olarak atandı. Bir süre sonra beni de aralarına aldılar. Daha sonra Hüseyin Perviz HATEMİ de aramıza katıldı. Kendimi son derece verimli bir akademik çalışma ortamında buldum. İki yılımı orada geçirdim. Şimdi onuncu yılına ulaşmış olan Kamu Hukukçuları Platformu da orada kuruldu. Ama bu güzel çalışma ortamı, yeni siyasal iktidarın hedef ve beklentilerine uygun değildi. Yerine daha canlısı ve daha niteliklisi kurulabilseydi, buna bir diyeceğim de olamazdı. Ama ne yazık ki bu gelişme, yükselen sıradanlığa yenik düştü. Bu dalgada önce Ülkü AZRAK görevden alındı. Onu Hüseyin Perviz HATEMİ ve Engin ÜNSAL izledi. Bahane hazırdı: 72 yaşı doldurmuş olmak. Ama biliyorduk ki bu gerekçe, YÖK’ün 72 yaşı dolduran herkes için uyguladığı ya da dayattığı bir zorunluluk değildi. Bir çeşit siyasal ayırımcılık işlevi yerine getiriyordu. Bu gelişmelere duyduğum tepkinin sonucu olarak istifamı verdim. Ben ayrıldıktan sonra Aydın AYBAY’ın kurduğu ve evladı gibi büyüttüğü o Fakülte de zamanın eğilimine uygun olarak dağılma sürecine girdi. Devrim ULUCAN Dekanlıktan ayrılma zorunda bırakıldı. Yerine atanan Oktay UYGUN da ancak üç yıl dayanabildi.
Bugünden geriye baktığımda istifa etmem doğru muydu? Tam kestiremiyorum. Ama istifa bende bir çeşit demokratik refleks olarak yer tutmuştur. İlk istifamı A.Ü. S,B,F.’de (Mektebi Mülkiye’de) vermiştim. 1980’li yılların başlarında Mülkiye’nin içinde bulunduğu boğucu hava dayanılır gibi değildi. Dekan Cevat GERAY, Dekan Yardımcıları Rona AYBAY ve Kurthan FİŞEK, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’na dayanılarak görevlerinden alınmıştı. Hocam Bahri SAVCI ve kürsü arkadaşım Cem EROĞUL, SBF’nin simge isimlerinden Tuncer BULUTAY, Korkut BORATAV, Alparslan IŞIKLI da aynı akıbete uğramıştı. Oysa Bahri SAVCI ikinci yarıyılın başında veda dersini vererek zaten emekliye ayrılmayı planlıyordu. Anayasa Hukukunun o yarıyıldaki ilk dersini Bahri Hoca’nın veda dersi için ayırmıştık. Bahri Hocaya o malum sarı zarf gelince, bu derse onun yokluğunda giremeyeceğimi anlayıp, istifamı verdim ve İstanbul’da avukatlığa başladım. Şimdiki tahribatla karşılaştırma imkânım, daha doğrusu hayal gücüm olsaydı, belki de hiç ayrılmazdım. Ama bu gibi reflekslerde belirleyici olan, insanın içinde yaşadığı zaman dilimidir. İşte Ülkü Hoca’nın görevine son verilmesi de bu tür bir zaman dilimine rastlamış ve aynı reflekse yol açmıştır.
Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden kaba bir biçimde koparılması, Ülkü Hoca’da büyük bir kırgınlık yaratmıştı. Bir süre sonra eşi Hannelore’yle birlikte Türkiye’den ayrıldılar ve Almanya’ya yerleştiler. Zaten çocukları da Almanya’da çalışıyordu. Türkiye’ye gelişleri, kısa bir Kıbrıs tatili ve yıllık sağlık kontrolleriyle sınırlı kaldı. Ne yazık ki AZRAK ailesini, kaderin soğuk bir cilvesi olarak bu kontrollerin sonuncusunda kaybettik. Sağlık kontrollerini Türkiye’de yaptırma tutkusu ile yakından bağlantılı olduğu için son bir anımı paylaşmadan geçemeyeceğim. İki yıl kadar önce emekli Hocalar olarak 2017 KHK kıyımında üniversiteden uzaklaştırılmış olan Anayasa Hukukçularıyla dayanışmamızı göstermek ve ülkedeki kötü gidiş konusunda kamuoyunu uyarmak amacıyla bir bildiri hazırladık. Bu bildiride koruma refleksi üstün geldi ve halen faal görevde olan genç arkadaşlarımızı bu girişime katmak istemedik. Bildiri, önada göre alfabetik sırayla Cem EROĞUL, Fazıl SAĞLAM, Kemal GÖZLER, Naz ÇAVUŞOĞLU, Rona AYBAY ve Ülkü AZRAK imzasıyla KHP Web sayfasında (http://www.kamuhukukculari.org/?sayfa=duyurular&id=45) ve basında yayımlandı. Bildiri üzerinde uzlaşma ve görüş birliği sağlamak üzere yaptığımız yazışmaları Ülkü Hoca’ya da yöneltmiştik. Ondan cevap gelmemesini zımnen kabul saydık. Meğer o sıralar E postalarına hiç bakamıyormuş. Gazetelerde adını görünce beni telefonla aradı ve tüm yaşamlarını Almanya odaklı olarak düzenlediklerini. Ama yılda bir ay sağlık kontrolü için Türkiye’ye geldiklerini belirttikten sonra şunu söyledi: “Bu bildiri bizim Almanya’ya dönüşümüze engel çıkarırsa, tüm yaşamımız alt üst olur. Ne dersin?” diye sordu. “Hocam sizden açık bir cevap almadan adınızı yazmamız hata idi. Ama hiç merak etmeyin gerçek durumu yansıtan bir açıklama yapıp size de bildiririz.” diye cevap verdim. Ertesi gün Ülkü Hoca’dan şöyle bir E posta geldi:
“Aziz dostum, sevgili meslektaşım Fazıl, Seninle yaptığım telefon görüşmesinden sonra bildiriyi tekrar kritik bir gözle inceledim ve aslında çok iyi kaleme alınmış bu bildiride herhangi bir kaygıya yol açacak bir nitelik olmadığı görüşüne vardım. Bu nedenle benim imzamın çıkarılmasına da gerek olmadığını düşünüyorum. Bu hususta bir zahmete girmenin lüzumu yok.”
Sevgili Ülkü Hoca, seni çok özleyeceğiz ve hepimize rehber olan özelliklerini hiç unutmayacağız. Sevgili eşin Hannelore’yle birlikte ışıklar içinde kalın.
İç Güvenlik Paketi olarak adlandırılan ve yasalaşma sürecinde, gerek TBMM’de gerekse kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan 6638 sayılı Kanun, “güvenlik sağlama” amacı ile “özgürlükleri tehdit” kaygısı şeklinde görünür bir ayrışma yaratmıştır. Bu ayrışma, siyasal çevrelerde, özellikle iktidar partisi ve muhalefet partileri arasında belirgin bir şekilde gözlenmiştir.
Söz konusu ayrışma, yasalaşma sürecinde şekle ilişkin birçok sorunu, Anayasa’ya aykırılık bakımından beraberinde getirmiş olmakla birlikte, içerik bakımından, yasada esasa ilişkin Anayasa’ya aykırılıklar, önplana çıkmış bulunmaktadır.
1 Nisan 2011’de kurulanve Anayasa Hukuku Uluslararası Derneği (IACL) üyesi olan ve Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği (ANAYASADER), bilimsel çalışmalarını, ulusal ve uluslararası ölçekte yürütmektedir. 25 Üniversiteden öğretim üyesi ve yardımcılarının üyesi olduğu ANAYASADER’in amacı; Anayasa Hukuku öğreti ve uygulamalarını izlemek, Anayasa Hukukunun ulusal ve uluslararası alanlardaki gelişimini incelemek, anayasal gelişmelere yönelik olarak Türkiye’nin bilimsel bilgi biriktirme ve Anayasa Hukuku bilimine ve uygulamasına katkılarda bulunmaktır.
İç Güvenlik Yasası Amicus Curiae Raporu
Fazıl Sağlam
İbrahim Kaboğlu, Sibel İnceoğlu, Mustafa Ertin, Arzu Becerik, Tolga Şirin ve Ece Göstepe’nin Mümtaz Soysal ile ilgili iletilerini buruk bir hüzünle okudum. Özellikle İbrahim Hoca’nın işaret ettiği “Dinamik Anayasa Anlayışı”, “Bugün’e nasıl gelindiğini açıklayabilecek kadar güncelliğini koruyor. Akşama doğru eve ulaşmak üzere yürürken Cumhuriyet’ten arayıp bir şeyler söylememi istediler. Donakaldım. “Şu anda ayaküstü ne söylesem içime sinmeyecek; beni affedin. Becerebilirsem belki bir yazı gönderirim” gibi birşeyler söyledim. Becerebilir miyim bilmiyorum.
Ama yazmayı düşündüğüm anılardan bir kesitini Mümtaz Hoca’yı anmak üzere sizlerle paylaşmak istedim:
1) İş Hukuku doktorası için gittiğim Köln’den döndükten sonra doğrudan SBF AYH kürsüsüne başvurdum. Benimle birlikte başvuranların sayısı otuzu aşıyordu. Önce dil sınavına girdik. Sınavdan sonra Bahri Hoca, Mümtaz Soysal hapiste olduğu sürece bilim sınavını yapmayacağını, resmen seçilmiş bir jüri olsa bile, kürsünün tüm elemanlarının görüşü alınmadan asistan belirlemenin kürsü geleneğine aykırı olduğunu, ama sınava katılma hakkımızın saklı tutulacağını, bu nedenle adreslerimizi ve telefon numaralarımızı sekretere bırakmamızı istedi. Gerçekten de bir yıl kadar sonra yeniden sınava çağrıldığımda, Mümtaz Hoca, hapisten yeni çıkmış kısa saçlarıyla sınavı dinleyici olarak izliyordu. Böylece kürsüdeki ilk ciddi eğitimimi giriş sınavı sırasında aldığımı söyleyebilirim.
2) Yetmişli yılların ikinci yarısında SBF’de İnsan Hakları Merkezi kurulmuştu. İki yıl kadar önce o merkez kapatıldı ve tabelası kurtarılarak Cem Eroğul ve benim de katıldığım bir törenle Mülkiyeliler Birliği girişine çakıldı. Merkezin ilk uluslararası Toplantısı, Tarabya Otelinde yapılmıştı. Üç gün süren toplantıda Türkiye adına bildiriyi Mümtaz Soysal sundu. Aynı toplantıda ÜNESCO İnsan Hakları ve Barış Bölümü Müdürü Karel Vasak, Unesco’nun bu yıl ilk kez vereceği insan hakları eğitimi ödülünün Mümtaz SOYSAL’a verildiğini açıkladı. Mümtaz Hoca’nın bildirisi misafirlerde çok büyük bir ilgi uyandırmıştı. Sorular arka arkaya gelmeye başladı. Önceleri ayırdına varamadım, ama, birden ilginç bir olay dikkatimi çekti: Mümtaz Hoca kendisine hangi dilde soru sorulmuşsa, büyük bir doğallıkla aynı dilde cevap veriyordu. O gün Mümtaz Soysal bana yalnızca Hocam olarak değil, gerçek anlamda uluslararası kapasitede bir bilim adamıyla aynı kürsüsünde olmanın onurunu yaşattı.
3) Derslerini dinlemekten büyük bir keyif alıyordum. Sınıfa girdiği zaman konuşmaların kesilmesi için hiç hareket etmeden beklerdi. Kimi zaman bu bekleyiş, sınıfta çıt çıkmayana kadar sürerdi. Sonradan öğrendim. Bu tavır öğrenciler ve asistanlar arasında “Mümtaz çekmek” olarak anılıyormuş. Öğrenciye bağırıp çağırmadan sınıfta sessizlik sağlamanın inceliğini ondan öğrendik. Öğrenci boykotlarının hâlâ süregeldiği bir dönemde pos bıyıklı babayiğit bir öğrenci sınıfa daldı. “Haydi arkadaşlar boykot kararı var; herkes dışarı!!!” diyecek oldu. O vakur sâkinliği ve soğukkanlığlığı ile tanıdığımız Mümtaz Soysal, bir anda “Sen kimin dersinden öğrenci alıyorsun” diye parlayıp öğrencinin üzerine yürüdü ve yaka-paça dışarı attı da öğrencinin gıkı çıkmadı. Hiç unutamadığım olaylardan biridir.
4) Kamu Hukukçuları Platformu’nun ikinci toplantısı Kıbrıs’ta yapıldı. Toplantının ikinci gününde 3. Oturum, “Anayasal Demokrasi ve Üniter Devlet” başlığını taşıyordu. Oturum Başkanı Mümtaz Soysal’dı. Bildiriyi İbrahim Kaboğlu sunacaktı. Attila NALBANT ,Sezgin TANRIKULU ve İlker Gökhan ŞEN yorumcu olarak katılacaklardı. Toplantıya on gün kala Kaboğlu, Nalbant ve Tanrıkulu birkaç gün arayla önemli mazeretleri olduğunu bildirdiler. Kısacası Mümtaz Bey’in yöneteceği bir oturum kalmamıştı. Telefona sarıldım. Durumu anlatmaya çalıştım. Sesim titriyordu. Muzip bir ses tonuyla “Ne yani, sen şimdi benden bu boşluğu dolduracak bir konuşma mı bekliyorsun?” diye sordu. “Evet Hocam. Tam da bunu istiyorum, ama bir hafta kaldı, söylemeye dilim varmıyor.” diye cevap verdim. “Tamam, tamam sakin ol” diye beni rahatlattı. “Merak etme ben bu konuşmayı yapacağım. Benden sonra o genç arkadaş da katkısını sunar” dedi ve Kıbrıs’a gelip bir saatlik bir konferans sundu. Gerisin ben anlatmayayım. Lütfen, “Küreselleşen Dünyada Anayasal Demokrasi” başlıklı kitabın 313 – 360. sayfaları arasındaki bölüme bakın ve Mümtaz SOYSAL’ın yaptığı konuşmayla nasıl bir canlı tartışma ortamı yarattığını okuyun.
Kendisini minnet, sevgi ve saygıyla anıyoruz. Işık içinde yatsın.
Cem Eroğul
Demirhan Burak Çelik
Kendinden söz etmeyi seven bir kişi değilim. Bu yüzden aşağıdaki satırları ancak yazabildim. Ama söz konusu Mümtaz Soysal olunca yazmasam olmazdı, kendimden söz etmeden de anlatmak istediklerimi anlatamazdım gibi geldi…
Mümtaz Hoca, birçoğumuz gibi benim de anayasa hukuku alanındaki rehberlerimdendi. Lise sonda arkadaşlarım harıl harıl test çözerken benim elimde iki kitap vardı: Server Tanilli’nin Devlet ve Demokrasi’si ile Mümtaz Soysal’ın 100 Soruda Anayasanın Anlamı… Üniversite sınavından önce kararımı vermiştim. Mümtaz Soysal gibi “anayasacı” olacaktım.
Hukuk 1’deyken babası avukat olan bir arkadaşım bir gün elinde Anayasaya Giriş’in ilk baskısı ile gelmiş ve bana hava atmıştı. Sonradan o kitabı okuduğumda da adeta büyülenecektim. Ve tabii Dinamik Anayasa Anlayışı’nı. Bu kitaplarla, bilmeden kullandığım “anayasacı” teriminin ete kemiğe büründüğünü; anayasanın gerçek anlamının ancak tarihsel, toplumsal ve siyasal bağlamı içinde ele alındığında kavranılabileceğini öğrenecektim.
Mümtaz Hoca’nın 1995 anayasa değişikliği sırasındaki katkısını da taptaze bir hukuk öğrencisi olarak heyecanla izlediğimi ve sırf onu dinleyebilmek için Meclis TV’yi takip ettiğimi anımsıyorum.
Ankara Hukuk’tan sonra Mülkiye’de yüksek lisansa başlayınca, sevgili Hocam Cem Eroğul’un odasında Mümtaz Soysal’ın bir fotoğrafını görmek şaşırtmamıştı beni (Şimdi o fotoğraf sevgili dostum Murat Sevinç’te sanırım). Ama yine yüksek lisans sırasında şaşırdığım bir olay oldu. Yüksek lisans derslerinin yanında hem Cem Hoca’nın Anayasaya Giriş hem de rahmet, sevgi ve saygıyla andığım Yavuz Sabuncu’nun Türk Anayasal Düzeni adlı lisans derslerini izliyordum. Bir gün derslikte Cem Hoca’yı beklerken karşımızda Mümtaz Soysal’ı buluverdik. Öğrenciler, kitaplarının yanında Dışişleri Bakanlığı, özelleştirmelere karşı mücadelesi ve köşe yazarlığı dolayısıyla tanıdıkları bir adı kürsüde görünce bir uğultudur başladı. “Aaa”lar, “Ooo”lar, garip ama “Mümtaaz” diye bir sesleniş… Mümtaz Hoca ise kürsüde hiç konuşmadan bekliyordu (Sevgili Fazıl Sağlam Hocamızın belirttiği gibi “Mümtaz çekiyormuş“). Sınıfta çıt çıkmayana dek sabırla bekledi ve sonra Türkiye’nin anayasal tarihini ve temel anayasal sorunlarını her zamanki gibi son derece akıcı ve dinamik üslubuyla bir çırpıda özetleyiverdi.
Mümtaz Soysal, kendisinden dinlediğim bu ilk ve tek derste, bütün büyük hocalar gibi
“ders içinde bir ders” de verdi. Hoca, arada İngilizce bir cümle içinde ülkemizden söz ederken “Turkey” dedi. O sıra “Turkey değil Türkiye” modası başlamıştı. Bunun etkisiyle olacak, müdahale edip “Türkiye, Türkiye” diye seslenenler oldu. Mümtaz Hoca önce anlamadı, sonra “Haa, şimdi böyle diyorlar değil mi, hindiden dolayı” deyip gülümsedi. “Ama buna takılmaya gerek yok. Amerikalılar o hayvanı bizden gördükleri için adına turkey demişler; biz Hindistan’dan geldiğini düşündüğümüz için hindi demişiz; Mısırlılardan görseydik mısrî diyecektik” dedi ve ekledi: “Bunlar boş işler. Böyle şeylerle uğraşmayın. Siz Türkiye için iyi şeyler yapmaya, Türkiye’yi geliştirmeye, ilerletmeye bakın.”
“Hak bellediğin bir yola yalnız gideceksin.” Mümtaz Soysal bana hep Tevfik Fikret’in “Bir Tasvir Önünde” şiirinin bu son dizesini anımsattı. Evi bombalandığında da, Mülkiye Dekanıyken gözaltına alınıp tutuklandığında da, Dışişleri Bakanlığında da, özelleştirmelere karşı mücadelesinde de, kimi zaman bırakın kendinden farklı düşünenleri kendi mahallesindekilere bile fazla aykırı görünen görüşleri yazarken de. Hak bellediği yoldan sapmadı.
İyi ki vardı Mümtaz Hoca, iyi ki bu dünyadan geçti. İyi ki onun öğrencisi olduk…
Benim için Mümtaz Soysal, tüm nitelikleri ve tarihi bir yana, 1988’de ders aldığım bir ‘hoca.’ Doğrusu, öğrencilerinin hayranlığını kazanmış bir hoca. Mümtaz Hoca’dan ders alıp onun hocalığından, ders anlatma şeklinden, o dersin lezzetinden etkilenmemiş kimse yoktur.
Prof. Mümtaz Soysal 11 Kasım 2019 Pazartesi günü, vefat etti.
Eski ‘Kürsü’mün temel taşı olan hocalarındandı.
Mümtaz Soysal yalnızca kürsü hocası değildi. 1961 Anayasası’ndaki emeği, o dönem hocalarının bazı klasik siyaset bilimi eserleri çevirilerindeki rolü (örneğin meşhur Federalistler’in bir kısmını Türkçe’ye kazandırmıştır.), 1960’ların düşünce yaşamına damga vurmuş YÖN Dergisi yılları, 12 Mart’ta ‘SBF Dekanı’ iken ders anlattığı esnada askerlerce alınıp cezaevine konulması, 12 Eylül günleri, Kıbrıs sorunu, özelleştirmelere karşı tavrı ve çabası, siyaset ve kısa süren bakanlık günleri, Cumhuriyet gazetesinde tamamladığı köşe yazarlığı, particilik… Yalnızca bir iki durak, Hoca’nın yaşamında.
Çok uzun yıllar akademi, düşünce yaşamı ve siyasete damga vurmuş bir ‘Cumhuriyet kuşağı’ aydını Mümtaz Soysal. Düşüncelerini benimseyenler kadar, kuşkusuz benimsemeyenlerin de olduğu bir akademisyen. Buna mukabil düşüncelerine karşı olup kayıtsız kalamayanların da, saygıda kusur etmediği, önemli bir ‘figür.’ Günümüz ‘sosyal ve sosyal olmayan kızgın medya kazanının’ en ateşli mensupları için pek bir şey ifade etmez belki ama, sizi sevmeyenlerin de asgari saygısını kazanmak, eskilerde önemli bir meziyetti.
Benim için Mümtaz Soysal, tüm nitelikleri ve tarihi bir yana, 1988’de ders aldığım bir ‘hoca.’ Doğrusu, öğrencilerinin hayranlığını kazanmış bir hoca. Mümtaz Hoca’dan ders alıp onun hocalığından, ders anlatma şeklinden, o dersin lezzetinden etkilenmemiş kimse yoktur. 1995 Aralık ayında, o tarihte artık ders vermediği Anayasa Kürsüsü’nde asistan olduktan sonra ise, yazıp çizdiklerinden çok yararlandığım ve öğrendiğim bir anayasa hocası.
Çarşamba günü defnedilecek. Sevgi Soysal ile aynı kabristana…
Hoca’nın yıllarını verdiği SBF Anayasa Kürsüsü’nün eski bir mensubu olmaktan, onur duyuyorum. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.
Aşağıda okuyacağınız satırlar, Gazete Duvar için kaleme aldığım ilk kitap yazısı. Bu incecik kitabın, Türkiye’de bugüne dek yapılmış en iyi ‘anayasa okuması’ olduğu kanısındayım. Hoca’yı, çok sevdiğim çalışmasıyla anmak istiyorum: Dinamik Anayasa Anlayışı…
İlk kitabın ‘gündem’ açısından anlamı çok büyük. Anayasacılığımızda çok ama çok önemli bir eser olmasına karşın ne yazık ki kimi genç meslektaşların da haberi yok!
Kitap, Prof. Mümtaz Soysal’ın Dinamik Anayasa Anlayışı adlı eseri. 1969’da yayımlanmış. Ana başlığın altındaki alt başlık şöyle: Anayasa Dialektiği Üzerine Bir Deneme. A.Ü. SBF Yayınları içinde 272 numaralı yayın. O zamanlar SBF’nin böyle değerli yayınları var, kitap basıyor. Hatta müthiş bir çeviri furyası içindeler. Siyaset biliminin çok temel ve değerli eserlerini çeviriyor, sosyal bilimlerin büyük isimleri.
Prof. Mümtaz Soysal, hem anayasacılığımız hem de siyasi tarihimiz açısından önemli bir akademisyen, siyasetçi, entelektüel. Mümtaz Soysal’ın Dinamik Anayasa Anlayışı adlı yalnızca ‘114 sayfalık’ çalışması, bana kalırsa bir anayasanın nasıl ele alınması, yorumlanması, anayasaların hangi ‘değerlendirmelere’ açık ya da kapalı olduğunun saptanabilmesini anlatan en yetkin eserlerden biri. Soysal’ın alanımıza çok değerli bir katkısı. Kitabın ilk paragrafının ilk cümlesi, günümüz Türkiye’si açısından gerek anayasa tartışmalarının bir ülkenin siyasal düzeniyle ne kadar iç içe olduğunu göstermesi, gerekse bu ilişki nedeniyle aslında siyasal olan tüm alt üst oluşların nasıl anayasal tartışma şeklinde ortaya çıktığını sergilemesi açısından anlamlı:
“Anayasa sözünün bıkkınlık verecek kadar sık kullanıldığı başka bir toplum bulmak herhalde çok güç. Türk toplumu, her tartışmasında, her yazısında, her söylevinde ‘anayasa’ sözünün edildiği bir toplum oldu.” (s.1)
Bir anayasanın nasıl okunması gerektiği ya da okunabileceğini anlatıyor metin. 1961 Anayasası’nın yorumuna yönelik hazırlanmış görünse de genel çıkarımlar yapmak mümkün. Hoca’nın sözcükleriyle: “Anayasa ancak dialektik görüşün yarattığı bir dinamizmle uygulanırsa ayakta kalır; kendi içindeki görünüşleri aşıp daha sağlam temellere oturtulmazsa çöker. Kitap… durgun gözüken dengelerden yaratıcılık çıkarabilmenin yollarını araştırmak amacıyla yazıldı.”
Şimdiki zaman açısından bizleri çokça ilgilendiren kısım, özellikle 27 Mayıs öncesindeki anayasa sistemine ilişkin değerlendirmeler. Bakalım:
Anayasalar sonsuza dek ayakta kalacak metinler olamaz. Bu nedenle önemli olan, gelişmesinin belirli bir noktasında bulunan toplumda, siyasal yaşamı belirleyen temel metnin nasıl olması ya da nasıl yorumlanması gerektiği. Demek ki Soysal’a göre anayasalar kaçınılmaz şekilde toplumsal yaşamın ‘bir aşamasını’ yansıtır. 2017 Türkiyesi için de geçerliliğini koruyan bir saptama yapıyor Soysal:
“Son yıllarda, Türkiye’deki hukuk tartışmalarının en belirli özelliği, neredeyse geçen yüzyılları hatırlatacak bir kutuplaşmanın görülmesi: Bazıları hükümlerin hurda ayrıntıları ve kelimelerin ince anlamları arasında ‘pozitivist’ bir titizlikle kaybolurken, bazıları, özellikle haklar ve özgürlükler konusunda, pek yüce ve soyut sözler ederek ‘doğal hukuk’ alanına doğru kaymaktadırlar.”(s.3)
Ardından kendi çalışmasının iki kutuptan da biraz uzaklaşacağını vurguluyor. Yazar, bir anayasa (örneğin 1961) toplumun belli bir aşamasında neyi sağlamak için ortaya çıkar? sorusunu yöneltiyor. Asıl sorulması gereken bu değil mi? Hele ki sürekli yeni anayasaya gereksinim durulduğu söylenen bir dönemde, ‘ne için anayasa?’ sorusu, ilk ve temel soru olmalı.
Soysal bu minval üzerinde ilerliyor: Anayasa yalnızca bir dönemin endişelerini gidermek için mi yapılır, yoksa metnin içine işleyen daha derin bir amaç mı vardır? Ardından gelen sorular, böyle bir amacın olduğu varsayımından hareket ediyor. Eğer bir anayasanın derin anlamı varsa, bu anlam o metnin kendi içinde bulunan ilişkilerden çıkarılmaya çalışılabilir:
“İncelemenin pozitivist tutuma yaklaşan yönü burada: aranan anlam, yapıcıların sübjektif amaçlarında değil, metnin kendi içinde, ortaya konan yapıtın özünde aranmaktadır. Öte yandan, yine de bir ‘amaca göre’ yorum söz konusu.” (s.5)
Demek ki bir metnin anlamlandırılmasında, yaratıcılarının öznel amacı önemli ama bir de metnin ihmal edilmemesi gereken kendi iç dinamikleri var. İkisi de göz önünde bulundurulmalı. Anayasa hukukunun başlıca kaygısının denge aramak olduğunu hatırlatan Mümtaz Soysal, ardından, bunun özgürlük ve otorite arasında soyut bir ‘denge yaratma’ çabası olmaktan öte, sosyal güçler arasında olabildiğince uzun sürecek bir ‘denge arayışı’ olduğunu vurguluyor. Bu denge, bazen egemen olana hizmet eden bir fren, bazen de gelişme olanakları arayan güçler için ayrılmış bir alan olabilir. Ama sonuçta denge arayışı hep var.
Soysal 1961 Anayasası’nın çok partili yaşamı bambaşka temellere oturtan bir metin olarak değerlendirirken, diğer yandan tarihsel oluşum içinde “keskin bir viraj” olduğu değerlendirmesine de katılmıyor. Tanzimat’tan o güne (27 Mayıs) gelen bir oluşum çizgisi söz konusu ve 1961 Anayasası bu çizginin bir uzantısı. Ancak çok da doğal kabul edilemeyecek bir uzantı. Tabii 1961 Anayasasını hazırlayanlar ve hazırlayıcıların, 27 Mayıs’ı destekleyenlerin anayasaya ilişkin genel görüşü, 1924 Anayasası’nın yanlışlıkları/eksikliklerine bir tepki olduğu yönündeydi. Soysal bu kanıyı eleştirip 1924 Anayasasına ‘insaflı’ yaklaşanlardan. İktidarın (DP) hatalı davranışlarıyla Anayasa’nın eksiklikleri arasında bir ayrım yapılması gerektiği kanısında. Tabii bu itiraz bugün için de çok önemli çünkü siyasal alandaki sorunların nedeninin yalnızca anayasaların metninde aramanın olumsuz yanı, çözümün de madde değişikliklerinde aranması oluyor. Soysal’ın ifadesiyle:
“…muhalefet partilerinin üzerinde durduğu sorunlar, ancak anayasayla ilişkili olarak çözümlenebilecek sorunlar niteliğine bürünmüştür… kurumsal ve kuralsal çözümlerin kolaylığı, bu durumda rol oynayan en önemli etken: Parlamentodaki çoğunluğun anayasaya aykırı tutumlar içine düştüğü durumlarda, anayasaya uygunluğun yargısal denetimini savunduğunuz ya da tek meclisin aceleciliği karşısında iki meclisliliğin erdemlerini saydığınız zaman, hem somut hem de başka yerde denenmiş çözümler ileri sürmenin rahatlığı içindesiniz… Buna bir de Türkiye’deki politika kadrosunun büyük ölçüde hukukçulardan kurulu oluşunu da eklemek gerek: Kurallara ve kurumsal düzenlemelere dayanan çözümler, hukukçu yaklaşımına daha uygun geliyor.”(s.10)
Bu saptama günümüz için de fazlasıyla geçerli değil mi? Her siyasal açmazı anayasal bir sorunmuş gibi gösterip, normların korunaklı dünyasına havale etmek. Yakıcı demokrasi sorunlarının, anayasa metnindeki iki maddenin değiştirilerek çözülebileceğini varsaymak.
Anayasaların, inişli çıkışlı bir çizgi üzerinde, toplumsal güçler arasındaki mücadelede denge kurmaya çalışan metinler olduğunu düşünmeliyiz. Soysal’ın dinamizmini, bir metnin kendi içindeki ‘hareketliliği/esnekliği’ olarak algılamanın yanı sıra, metinler tarihinde işgal ettiği yerin, diğer metinler üzerindeki belirleyiciliğini de kapsadığını varsaymak herhalde çok da yanlış olmaz. Çünkü anayasa tarihi inişli çıkışlı da olsa, keskin virajlar dönmek zorunda da kalsa, darbelerle kesintiye de uğrasa, sonuçta her adımda bir öncekinin izini bulmak mümkün. Yalnızca Türkiye’de değil, kurumlar ve anayasalar tarihinin incelendiği her yerde, en devrimci görünen değişikliklerin dahi az ya da çok bir süreklilik arz ettiği görülebilir. Hâl böyleyken tarihi ve geleneği yadsımak anlamlı ve gerçekçi olmayacağı gibi mümkün de değil.
Nitekim bu nedenledir ki anayasacılığımıza dair çalışmalar, 18. yüzyıl sonu Osmanlı İmparatorluğuna, anayasal belgeler tarihi ise 1808 yılında ilan edilen Sened-i İttifak’a dek götürülür. Aslında hep olan o hattı kavrayabilmek ve eğer varsa, kesintilerin içeriğini anlamlandırabilmek için. Anayasa metinleri, hukuk metinleri, yoruma muhtaçtır. Canlıdır. Kuru sözcüklerden ibaret değildir. O zaman, Hoca’nın kitabının en ilgi çekici/özgün başlıkları olan ‘Açıklık ve Kapalılık’ (69) ve ‘Kuralların Dinamizmi’ (87) ile bitsin yazı.
Bir anayasa neye açıktır, neye kapalıdır?
Soysal’a göre anayasa renksiz, boş bir kutu değil. Yani, her sisteme eşit mesafede olmaz anayasa metinleri. Anayasaların elbette ideolojik bir rengi var ve bu renk, toplumun belli bir döneminde, o toplum içinde karşılaşıp bir araya gelen ve dengelenen güçlerin ideolojik ortalamasını yansıtır. Değil mi ki anayasaların ideolojik bir renk taşıdığını kabul ettik, o zaman ‘anayasanın tarafsızlığı’ kavramı, onun kendi rengi dışındaki ideolojik tutumlara göre değişen, ‘nisbi’ bir kavram olur. Anayasanın kendisi bir ideolojik görüş taşıyabilir ve bu şekliyle, kuşkusuz, başka görüşlere açıklanma, örgütlenme ve gerçekleşme bakımlarından değişik ölçülerde bir rahatlık da sağlayabilir: “Anayasanın ideolojisi budur demek başka bir şeydir, Anayasanın bu ideolojiden başkasına kapalı olduğunu söylemek başka şey.” (71) Yani bir şeyin ‘olmaması’ ile bir şeye ‘kapalı olmak’ arasındaki fark. Bu saptamaların ardından Soysal, 1961 Anayasası’nın hangi ideolojilere, partilere açık olduğu konusunda ve ayrıca temel hak/özgürlüklerin nasıl yorumlanabileceği üzerinde yorum yapıyor.
Soysal’ın, ‘kuralların dinamizmi’ kavramı ile anlatmak istediğiyse, herhalde bugün en çok gereksinim duyduğumuz şey. İlkelerin özgürlükçü yorumunun olanaklılığı ve gerekliliği. Bazen kurucuların dahi hiç düşünmediği şartlar doğabilir ve bu ‘objektif’ koşullar anayasa metnine toplumun tarihsel gelişme çizgisine uygun, çok daha anlamlı bir amaç kazandırır. Ancak bu, kuşkusuz yalnızca yargı organlarının keşfedebileceği bir anlam değil. Hoca’ya göre, anayasanın yanlış raylarda kaybolmasını önlemek, hukukçuların hepsine düşen bir ödev.
Mümtaz Soysal’ın eseri, hem güncel anayasa tartışmaları hem de konunun meraklıları açısından eşsiz değerde, önümüzde kapılar açan, düşünmeye sevk eden bir kitap. Bilimin işlevi de buydu değil mi?
Dinçer Demirkent
Mümtaz Hoca’yı öğrenciliğimde iki defa dinledim, biri, büyük amfide, ben bu okula neden bu kadar geç girdim dedirtecek kadar heyecanlandıran bir “eski hoca” dersinde; diğeri de Şeref Salonu adlı, eski dekanlarımızın bazen korkutucu olan fotoğraflarının önünde konuşurken. Fakat elbette hocanın bende bıraktığı en etkileyici izler buralarda oluşmadı.
Gidenlerin ardından yazmak zor, insan kendine saklıyor, saklamak istiyor. Aslında konuşunca, yazınca da biraz kendine konuşuyor, kendine yazıyor. Türkiye’nin sayılı entelektüellerinden, en önemli anayasa hukukçularından biri olan Mümtaz Soysal’ı kaybettik. Çok yazı okudum, anı dinledim birkaç gün içinde. Tanıyan herkeste izi büyük bir insan, entelektüel, hoca… Öyle olunca herkes, kalan izler sadece kendinde kalmasın istiyor. O iz bırakan teması, öncelikle en etkileyici olanını anlatıyor.
Mülkiye’de kayıpların ardından törenler olur. Öğrenciliğimden beri hepsini izledim. Sütunlu salonda, tarihi kabartma haritanın hemen yanına getirilen beden ile konuşulur. En son, zor zamanların Mülkiye Dekanı Cevat Geray’ı uğurlamıştık o salondan. Zor bir zamandı yine, hangi kuşak şöyle rahat soluyabildiği bir zamana-mekana güvenebildi ki bu ülkede. Cevat Hoca’nın o salondan çıkışı, orada olup bitenler, hocanın bedeni ile yapılan konuşmalar birçoğumuzun o kapıdan ayrılışına o kadar benzedi ki… Çok daha öncesinde kürsümüzün hocası Yavuz Sabuncu’yu uğurlamıştık aynı yerden. Doktorama başlayalı altı ay olmuştu henüz, bitemeyecek bir dostluğu en güzel anlatan şeyin yarım kalan bir konuşma olduğunu öğrendim o gün, yine kürsümden öğrendim. Hâlâ öğrendiğim en önemli şey olduğunu söyleyebilirim bunun.
Mümtaz Hoca’yı öğrenciliğimde iki defa dinledim, biri, büyük amfide, ben bu okula neden bu kadar geç girdim dedirtecek kadar heyecanlandıran bir “eski hoca” dersinde; diğeri de Şeref Salonu adlı, eski dekanlarımızın bazen korkutucu olan fotoğraflarının önünde konuşurken. Fakat elbette hocanın bende bıraktığı en etkileyici izler buralarda oluşmadı. Mümtaz Hoca’yı önce başka suretlerde tanıdım. Örneğin öğrencisi olmanın mutluluğunu her zaman taşıyacağım Murat Sevinç’in lisans birinci sınıfa verdiği dersleri asistanı olarak izlemek – izlemek, çünkü asistan doktorası bitene kadar ancak pedagojik amaçlarla birinci sınıf öğrencisinin karşısına çıkarılırdı kürsümüzde- için girdiğimde saydığı isimleri ve bu dersin onların da dersi olduğunu hatırlattığını duyduğumda tanıdım. Öğrencisi olmaktan onur duyduğum Cem Eroğul’un, Birgün Gazetesi’nin Kitap Eki’nde kendi kitabı üzerine çıkan bir yazıya ilişkin telaşını gördüğümde tanıdım Mümtaz Hoca’yı. Çünkü yazıdaki, kendi yazmadığı ve kendi sorumluluğunda olmayan bir cümle sanki Cem Eroğol’un bütün meslek hayatını çalmıştı. Yazacağı bir notu yayımlatacağımızı söyleyerek biraz olsun sakinleştirebilmiştik hocamızı. Bunu paylaşmanın bugünün akademisine de kürsümüzden düşülen bir not olacağını düşünüyorum:
Prof. Dr. Cem Eroğul’un açıklaması
Sayın Yetkililer,
Birgün gazetesinin 4 Temmuz 2014 günlü kitap ekinde, benim Demokrat Parti kitabımla ilgili bir tanıtma yazısı çıktı. O yazıda, sanırım unutkanlık nedeniyle yapılan bir yanlışı düzeltmek isterim.
Yazıda, benim Anatüzeye Giriş kitabımla ilgili olarak, “anayasal gelişmeleri toplumun tarihselliği ve bütünselliği içine yerleştirerek yazılmış ilk anayasa ders kitabı” deniyor. Oysa bu tanıma tam uyan ilk kitap Mümtaz Soysal’ın 1969’da yayınlanan Anayasaya Giriş kitabıdır. Benim sözü edilen kitabımın ilk basımı ise 1993’te, yani Mümtaz Bey’in kitabından 24 yıl sonra yapılmıştır.
Hak yememek için, lütfeder de bu açıklamayı yayınlayabilirseniz size minnettar kalırım.
Cem Eroğul
Mülkiye Anayasa Kürsüsü’nün bütün o büyük adları ve eserleri arasında Mümtaz Soysal ile gerçek karşılaşmam ise onun iki eseri ile oldu: Yukarıda bahsedilen, suçlanması-cezalandırılmasıyla da ünlü olan 1969 tarihli Anayasaya Giriş ve aynı yıl yayımlanan, aşılamamış bir yöntemin ortaya konduğu, hukukçular tarafından aşılması zor bir üslup ile kaleme alınan Dinamik Anayasa Anlayışı: Anayasa Diyalektiği Üzerine Bir Deneme. Gerçek bir karşılaşmanın her daim sert bir temas içereceğini çok önce öğrenmiştim. Lisans öğrenimimde “ne kadar iyi kitaplar” diye okuduğum bu iki eser, doktoramı yazarken kimi zaman ikna etmeye çalıştığım, çoğu zaman başaramadığım, kavga ettiğim eski birer dost, yeni birer düşman oldu bana.
Tezimin başlığı “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin Dinamik Kavranışı” idi. Kavgalarımın ve ikna çabalarımın sonucunda çıkan akrabalığı özetle şöyle açıklamıştım:
Burada Mümtaz Soysal’ı ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde anayasa öğretiminde onunla başlayan bir yöntemi anmak gerekir. Mümtaz Soysal, ‘Dinamik Anayasa Anlayışı’ kitabında bir anayasa diyalektiği geliştirdiği iddiasında bulunmuştur. 1961 Anayasası’nın kabulünden sekiz yıl sonra yazılan eserde, anayasanın dayanıklılığı sorusu üzerine düşünen Soysal dinamik anayasa ile anayasanın açıklığı ve kapalılığı sorununu gündeme getirmiştir. Anayasa’ya örneğin siyasal partilere açıklığı, düşünceye açıklığı, haklara açıklığı bakımından bütünlüklü olarak bakmanın, anayasacıları onu statik bir metin olarak okumaktan kurtaracağını yazmıştır. Bu yöntemi, metnin lafzını temel alan pozitivistlerin ve felsefi alanda konuşmaya eğilimli doğal hukukçuların yöntemlerini aşan bir yöntem olarak sunmuştur. Soysal’ın dinamik anayasa anlayışının kaynağında da anayasaların toplumdaki siyasal çatışmaların sonucu oluşan dengeye dayandığı, dolayısıyla anayasa hukukunun siyasal çatışmaların tarihinden bağımsız ele alınamayacağı yaklaşımı vardır. Bu yaklaşım, Mümtaz Soysal’ın Anayasaya Giriş ve Cem Eroğul’un Anatüzeye Giriş kitaplarında kendini göstermektedir. ‘Dinamik’ nitelik bakımından Soysal’dan esinlenen bu çalışmada geliştirilmeye çalışılan yaklaşım ise, siyasal topluluğun çatışma, içerme ve dışlama mekanizmalarını temel almaktadır.
Bu yöntemi öteye taşıma tasarımı ne kadar gerçekleştirebildim bilmiyorum fakat bazen hüzünle farkına vardığım şey, benim Mümtaz Hoca ile kurduğum temasın, eseriyle kurduğum dostluğun ve ettiğim kavgaların Mülkiye’nin koridorlarında, odalarında, dersliklerinde yaşanmış onca temasın kurumsallaşması ile oluşmuş bir kürsüyle olmasıydı. Mümtaz Soysal o kürsüde bir geleneği başlatmış, taşımış ve sürdürmüş büyük hocaydı.
Saygıyla…
12 Haziran 2011 yasama seçimlerinden sonra, 1982 Anayasasını tümden yenilemek amacıyla TBMM taarfından başlatılan çalışmalar, iki yönlü bir özellik taşımaktadır: TBMM içi ve topluma dönük yönü. TBMM Başkanı Sayın C. Çiçek başkanlığında oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu (AUK), anayasa süreci üzerinde bir çalışma takvimi belirledi. 15 maddelik bu takvimin topluma dönük yönü, başta üniversiteler gelmek üzere, toplumun bütün kesilerinden anayasa sürecine katkı istenmiş olmasıyla ilgilidir.
Raporu okumak için kapağa tıklayınız
Geçtiğimiz hafta 16. Yargıtay Ceza Dairesi, tutuklu milletvekili Enis Berberoğlu’nun yeniden milletvekili seçilmesi üzerine ileri sürülen yargılamanın durması talebinin reddine karar verdi. Söz konusu karar, bünyesinde, anayasa hukuku yönünden oldukça sorun barındırıyor.
Kararın konusu, ikisi Anayasa’nın 83’üncü maddesinde, biri Anayasa’nın geçici 20’nci maddesinde yer alan üç farklı kuralla ilgili. Söz konusu hükümlerden uzun alıntılar yapmak, kafa karışıklığı yaratabileceği için olaya özgü olarak kuralları şu şekilde sadeleştirerek aktaracağım:
Kural 1: “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” (md. 83/2)
Kural 2: “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.” (md. 83/4)
Kural 3: 20/05/2016 tarihinde maddede sayılan mercilerde yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyası bulunan bir milletvekili için Kural 1 uygulanmaz. (Geçici madde 20/1).
Enis Berberoğlu, Kural 3’ün ifade ettiği milletvekillerinden biridir. Bu nedenle Kural 1, kendisine önceki yasama döneminde uygulanmamıştır. Ancak yeniden yapılan seçimler, Kural 2’yi gündeme getirmiştir. Kural 2 hâlâ yürürlüktedir ve istisna içermemektedir. Türev kurucu iktidar, eğer bu kurala da istisna getirmek isteseydi bunu da açıkça yazardı. Dolayısıyla Kural 2’nin uygulanmaması için bir neden yoktur.
Bu konu, üzerine başka söz söylemeyi gerektirmeyecek kadar açıktır. Bununla birlikte unutulmaması gereken bazı ek vurguları öne çıkartmak gerekirse;
Birincisi; milletvekili dokunulmazlığının serbest seçim hakkı ile ilgili olduğu akılda tutulmalıdır. Anayasa’nın 13’üncü maddesine göre temel hak ve özgürlüklere yönelik “sınırlamalar, Anayasanın sözüne aykırı olamaz.” Anayasa’nın sözünde yer almayan ve herhangi bir hak ve özgürlüğün korunması için haklılaştırılamayan bir sınırlama, yorum yoluyla üretilemez.
İkincisi; tarihsel yorum bağımsız bir yorum kuralı olmasa da tamamlayıcı bir yorum kuralıdır. Anayasa’nın Kural 2’de yer alan sözü nettir. Bu netlik, kararda karşı oy kullanan yargıç Yusuf Hakkı Doğan tarafından da Kural 3’ün yürürlüğe girdiği dönemdeki Adalet Bakanı ve TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu başkanının “tekrar seçim olması durumunda seçilenlerin, dokunulmazlıklarını yeniden kazanacakları” yönündeki ifadelerine atıf yapılarak tarihsel yorumla tamamlanmıştır. Dolayısıyla karar sözel yoruma olduğu kadar tarihsel yoruma da aykırıdır.
Üçüncüsü; bu usulü sorun noktalar bir yana, Mahkeme’nin tutuklama koşullarına ilişkin değerlendirmesinde Anayasa Mahkemesinin kararları ışığında vermesi de bir zorunluluk olduğu akılda tutulmalıdır. Bu bakımdan somut olayda Anayasa Mahkemesinin bu olayla ilişkili Erdem Gül ve Can Dündar kararı ve milletvekili sıfatıyla ilişkili Mehmet Haberal kararı ve Mustafa Ali Balbay kararının dikkate alınması ve Enis Berberoğlu’nun durumunun bu kararlardaki tespitlerden ayrılan yönlerine açıklık kazandırılması, bu mümkün değilse tahliyeye karar verilmesi gerekmektedir.
Not: Doktrinde aynı yönde çok değerli iki yorum yapıldı. Prof. Dr. Kemal Gözler’in yorumuna şu linkten ulaşılmaktadır. Prof. Dr. Fazıl Sağlam’ın yorumu ise şu linkten indirilebilir.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ’NİN ENES BERBEROĞLU İLE İLGİLİ 19.07.2018 Tarih ve E.2018/ 2088, D. İş Karar No: 2018/10 SAYILI KARARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Prof. Dr. Fazıl SAĞLAM
Anayasa Mahkemesi Emekli Üyesi
Adı geçen kararı okuyup üzerinde değerlendirme yapmak üzere çalışırken, Kemal Gözler’in kitabının 2018 baskısı için hazırladığı aynı konudaki kısa yazısı bana ulaştı. Yazıda, milletvekili dokunulmazlığı kurumunun hukuki niteliği ön plana çıkarılarak Yargıtay’ca yapılan yorumun bu nitelikle bağdaştırılamayacağı sonucuna varılmıştı. Bu kısa yazıda özetle şu görüşlere yer veriliyor:
“Yasama dokunulmazlığı sürekli değil, geçici niteliktedir. Milletvekilliği sona erince, yasama dokunulmazlığı da kendiliğinden sona erer. Keza yasama dokunulmazlığını doğuran olay “seçim”dir. Yani bir kişinin yasama dokunulmazlığına sahip olmasının sebebi onun milletvekili olarak seçilmesidir. Ne kadar seçim var ise, o kadar yasama dokunulmazlığı vardır. O nedenle her seçimde yasama dokunulmazlığı tekrar başlar. Tabir caiz ise, yasama dokunulmazlığı bakımından, seçimler bir tabula rasa oluşturur. Her seçim, devam eden yasama dokunulmazlıklarını sıfırlar ve yenilerini başlatır. …
… Geçici 20’nci maddenin kapsamı, 20 Mayıs 2016 tarihinde “Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, TBMM Başkanlığına veya Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar”dır. Bu dosyalarda kaldırılması istenen yasama dokunulmazlıkları, 3 Kasım 2015 tarihli milletvekili seçimleriyle kazanılmış olan yasama dokunulmazlıklarıdır. .. 26’ncı yasama döneminde yasama dokunulmazlığını ortadan kaldıran bir sebep, 27’nci yasama döneminde geçerli olamaz.
…. 26’ncı dönem için geçerli olan bir sebeple, bir milletvekilinin 27’nci dönemde de yasama dokunulmazlığının sağladığı korumadan mahrum bırakılması, anayasa hukukunda geçerli olan yasama dokunulmazlığı teorisinin bütün temellerinin altüst olması anlamına gelir. Eğer böyle bir şey mümkün ise, Yargıtay Onaltıncı Ceza Dairesinin yasama dokunulmazlığı teorisini yeniden yazması gerekir. …”
Gözler’in bu yazısından sonra “Acaba bu konuda başka bir şey yazmaya gerek kaldı mı?” diye düşündüm. Konunun arka planını da hatırlayınca, bu kadar sade ve özlü anlatımdan gerekli sonuç çıkarılamayacaksa, benim yazacaklarıma karşı da duyarsız kalınacağı düşüncesi ön plana çıktı. Ama sonra yeniden düşündüm: Bu konuyla ilgilenenler, rasyonel hukuksal argümana kendini kapatmış olanlardan ve/veya her türlü hukuk yorumunu yeni sistemin merkezine göre uyarlayanlardan ibaret değil ki. Aynı gerçeğin belli yorum kurallarıyla değerlendirilip doğrulanmasını arayanlar da olacaktır. Sonunda bu özlü yazıda kitap formatının gereği olarak ele alınmamış bulunan yorum ağırlıklı boyutları somut olay bağlamında işlemeye karar verdim. Ayrıca bu tür katkılar, şimdi pek işe yaramasa da, tarihe not düşmek işlevini de yerine getirebilir.
- Kararın Temel Gerekçesi: Özel – Genel Norm İlişkisi
Yargıtay kararının temel gerekçesi geçici 20. maddenin 83/2. madde karşısında özel hüküm niteliği taşımasıdır. Mahkemeye göre, Geçici 20. maddenin öngördüğü global çözüm, bu niteliği ile 83/2. maddeye göre, dokunulmazlığın her bir milletvekili için ayrı ayrı işleme konulmasını öngören düzenlemenin yerini almaktadır.
1) Bu bakış açısının geçerli olabilmesi için herşeyden önce özel – genel ilişkisi bulunduğu ileri sürülen iki normun zaman bakımından maddi yasa kavramında aranan sürekliliğe sahip olması gerekir. Bu kurallardan biri sürekli, diğeri geçici ise, burada özel – genel norm ilişkisinden söz etmek yorum konusunda hatalı sonuçlara götürür.
2) Ama bir an için bu belirleyici farklılığı görmezden gelsek bile, acaba Yargıtay’ın özel-genel norm ilişkisi içinde gördüğü iki kural bu nitelikte midir? Önce bunun ortaya konulması gerekir. Genel hukuk öğretisine göre, iki hukuk normu arasında özel-genel ilişkisinin doğabilmesi için, özel normun uygulama alanının genel norm tarafından kapsanması, başka bir deyişle özel normun düzenlediği bütün hallerin, aynı zamanda genel normun düzenlediği haller arasında yer alması gerekir. Özel normun vakıalar bütünü (Tatbestand) genel normun tüm özelliklerini kendinde topladıktan başka, en az bir ek özelliğe daha sahip ise, bu iki norm arasında özel-genel ilişkisi kurulmuştur. Bu durumda “lex specialis derogat legi generali” kuralı hükmünü yürütür, yani özel norm genel normun yerini alır ve tek başına uygulanır. Başka bir deyişle genel normun uygulanma alanı özel norm tarafından daraltılmış olur.” (Fazıl Sağlam, Temel Hakların Sınırlanması ve Özü, s.92 vd)
3) Bu açıdan bakıldığında geçici maddenin bu özellikleri taşımadığı açıktır:
- a) Geçici 20. madde şöyledir. “Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma izni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet başsavcılıklarından ve mahkemelerden; Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.”
Görülüyor ki bu maddede düzenlenen olguların Anayasa’nın 83/2. Maddesinin düzenlediği haller arasında yer aldığını ileri sürmek mümkün değildir. Burada tek irtibatlı nokta, Anayasa’nın 83/2.maddesinde yer alan “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” içerikli kuralın, yukarıda geçici madde metninde siyah harflerle vurguladığımız “bu dosyalar bakımından” ibaresinin de açıkça gösterdiği gibi, yalnızca “20. madde kapsamına giren dosyalar bakımından uygulama dışı tutulmuş olmasıdır. Bu bağlantı ise özel-genel norm ilişkisini değil, “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” kuralının uygulanmasına getirilen geçici ve sınırlı bir istisnayı ifade eder. Bu özelliği ile tipik bir istisna kuralıdır. Nitekim Mahkeme kararında da istisna terimini kullanılmaktadır: “Anayasanın geçici 20. maddesi ile yargılandığı suçlar yönünden yasama dokunulmazlığı ‘kendiliğinden kaldırılan’ ve bu suretle yasama dokunulmazlığına anayasal bir istisna getirilmesi nedeniyle genel hükümlere göre yargılana gelen sanığın …”. Bu ifadeye göre, yasama (milletvekili) dokunulmazlığına anayasal bir istisna getirildiği doğrudur. Ama bunu özel –genel norm ilişkisi olarak nitelemek bir yüksek mahkeme için –en hafif deyimiyle- büyük bir talihsizliktir.
II İstisna Kuralları Dar Yorumlanır.
Bu ayırımın yorum kuralları bakımından en önemli yanı, hukukta istisna kurallarınin dar yorumlanması zorunluğudur. (Kemal Gözler, “Yorum İlkeleri” : Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaşması”, TBB Yayını Ankara 2012, s. 50 vd). Oysa Mahkeme yorum yoluyla geçici bir istisna kuralına Anayasada yer almayan ve anayasa koyucu tarafından da amaçlanmayan bir genişlik ve süreklilik kazandırmıştır. Bu yaklaşım yukarıda açıklanandan da vahim bir hukuksal hatadır. Çünkü geçici maddenin uygulama kapsamı, başka bir deyişle kuralının hangi dosyalarla ilgili olarak uygulanmayacağı, maddede yorum gerektirmeyecek bir açıklıkta vurgulanmıştır. Bu istisnayı, yeni bir seçimle yeniden kazanılmış bir dokunulmazlığa yaymak, istisnaların dar yorumlanacağına ilişkin yorum kuralına aykırıdır.
III. Klasik yorum Kuralları Açısından Değerlendirme
Lafzi (sözel), genetik (tarihi), sistematik ve amaçsal yorum olarak gündeme gelen klasik yorum kuralları bir bütündür. Aralarında hiyerarşik bir ilişki yoktur. Bu bütünlük bir yana, Yargıtay kararını bu yorum kurallarının hiçbiri ile bağdaştırmak mümkün değildir:
1) Kararda sözel yoruma hiç itibar edilmemiş, geçici, istisnai ve sınırlı kapsamda bir maddeden anayasanın bu alandaki asıl maddelerini dışlayan adeta sürekli bir madde yaratılmıştır.
2) Bizim “genetik yorum” olarak adlandırdığımız tarihi yorum, maddenin oluşum sürecini gözönünde tutar. Gerçi genetik yorum, tek başına başvurulan bir yorum ilkesi değildi. Hattâ maddenin objektif anlamayla bağdaşmıyorsa, ihmal edilmesi gerekir. Ancak olayda maddenin oluşum süreci gerek sözel, gerek sistematik ve gerekse amaçsal yorumla ulaşılabilecek sonuçları doğrulamaktadır. Bu husus kararın karşı oy yazısında kanun gerekçesinden alıntılar yapılmak ve Adalet Bakanı ile Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu Başkanının açıklamalarına yer verilmek suretiyle somut bir biçimde örneklenmektedir. Bunlardan en açık olanı, Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu Başkanının açıklamalarıdır. Bunu özetlemekle yetiniyoruz: “ Anayasa’nın 83/4.maddesi varlığını sürdürmektedir Buna göre, tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılması meclis dokunulmazlığının yeniden kaldırılmasına bağlıdır. Bu kurala ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Hüküm yerinde durduğu ve geçerli olduğundan tekrar bir seçim olması halinde seçilenlerin,, dokunulmazlığı kaldırılan dosyalan bakımından dokunulmazlığı yeniden kazanacağı açıktır”
Yargıtay’ın bu kadar net bir açıklamayı yok saymasını “hukuken” anlamak ve açıklamak mümkün müdür?
3) Karar, sistematik ve amaçsal yorum açısından daha da kusurludur. Sistematik yorumda gözönünde tutması gereken anayasa kurallarına hiç itibar edilmemiştir. Yeniden milletvekili olarak seçilmiş bulunan Berberoğlu’na Anayasa’nın yeniden dokunulmazlık sağladığı kurallar, şu gerekçe ile uygulanmamıştır: “ … 27. dönemde yeniden milletvekili seçilmesi ile yargılandığı suçlar nedeniyle yeni bir korumaya kavuşamayacağının ve hakkında Anayasanın 83/4 üncü fıkrasının tatbik kabiliyeti bulunmadığının kabulünde zaruret vardır”. Bu zaruret nereden kaynaklanıyor? Anayasa’nın hangi kuralına dayanıyor? Hangi yorum kuralı ile destekleniyor? Gerekçede bu sorulara karşı doyurucu bir cevap bulmak mümkün değil. Oysa“ tatbik kabiliyeti bulunmadığı” ileri sürülen madde açık bir anayasa kuralıdır: “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.” (AY m.83/4). “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.” (AY m.11/1). Mahkeme, Anayasa kurallarının bağlayıcılığını “zaruret” gibi sübjektif bir görüşle bertaraf ederse, o zaman bu zaruretin nereden kaynaklandığını sormak da her hukukçunun hakkı olur.
Kaldı ki Anayasa’nın 83/3. maddesi de sistematik yorum gereği gözönünde tutulması gereken bir başka kural içermektedir: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Olayda ilgilinin durumunun “ağırcezayı gerektiren suçüstü hali” veya “Anayasa’nın 14. maddesiyle ilgili durumlar” gibi istisnalar kapsamında olmadığı kararda oybirliği ile benimsendiğine göre, dava mahkûmiyetle sonuçlansa bile, ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılacak, dolayısıyla ilgilinin herhalükârda tahliye edilmesi gerekecektir. Karşı oy yazasında vurgulanan bu açık anayasa hükmünün Mahkeme çoğunluğunu ilgilendirmemiş olmasını da anlamak mümkün değildir.
- Anayasa Kurallarının Bütünlüğü Açısından
Anayasa kuralları, aralarında alt-üst ilişkisi olmayan bir bütünü ifade eder. Anayasanın bütünlüğü, Anayasa Hukuku’na özgü temel yorum kurallarının başında gelir. Bu genel yorum ilkesinin somutlaşmış alt ilkesi, Alman Anayasa Hukuku Öğretisi ve Alman Anayasa Mahkemesi kararlarıyla geliştirilmiş olup, Anayasa Mahkememizce de benimsenmiş bulunan “pratik uyuşum” (Praktische Konkordanz) ilkesidir. Bu ilkeye göre, birbiriyle çelişen anayasa kuralları, herbirine optimal anayasal etki sağlayacak bir denge gözetilerek yorumlanır. Bu yorumda, belli bir çıkar ya da değerin diğerine tercih edilmesine yol açacak bir tartı yapılmaz. Aksine, çatışan anayasa normlarından birini diğerine feda etmeden, her birine optimal etki sağlayacak çözümler aranır. Anayasa Mahkememiz AKP’ye yönelik kapakma davasında bu ilkenin güzel bir örneğini vermiştir. Bu davada demokrasi ile laiklik arasında zorunlu bir ilişkinin varlığından söz edilmekte ve Anayasa’nın 68/4. maddesinde yer alan yasakların “yalnızca laikliğe veya demokrasi ilkesine değil, ‘demokratik ve laik cumhuriyet’ ilkesine aykırı olamayacağı, (dolayısıyla) her iki kavramın birlikte Türkiye Cumhuriyetinin niteliğini somutlaştırdığı” vurgulanmaktadır. Mahkeme, “anayasanın bütünlüğü” ilkesini çağrıştıran bu yaklaşımını, pratik uyuşum ilkesinin somut uygulaması ile sonuçlandırmıştır. Aynen şöyle diyor AYM: “ …laikliğe aykırı eylemlerde bulunduğu ileri sürülen siyasi partiler hakkında yapılacak değerlendirmelerde her iki kavramın azami geçerlilik kazanacağı bir yorumun esas alınması gerekmektedir.” Böylece AYM, “Türkiye’de demokrasinin laikliğe ya da cumhuriyete feda edildiği” yönündeki iddiaları çürüten bir yaklaşım sergilemiş olmaktadır.
Ne var ki Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin inceleme konusu kararı Anayasa normlarıyla doğrudan ilgili olmasına rağmen, kararda pratik uyuşum ilkesinin izini bulmak mümkün değildir. Oysa somut olayda bu ilke gözetilmeden verilecek her türlü karar, anayasa hukuku açısından havada kalmaya mahkûmdur.
Bu yorum kuralı olayda neden büyük bir önem taşımaktadır? Çünkü kararda seçilme hakkı ve bu hakkın anayasal güvenceleri gözardı edilmiştir. Oysa yasama dokunulmazlığı, seçilme hakkının vazgeçilmez bir parçasıdır. Seçilme hakkının bir başka vazgeçilmesi seçme hakkıdır. Demokrasinin temel unsurlarından olan bu hakları yok sayan bir yorum tarzının hukuk devletinde ve anayasal demokraside yeri yoktur. Hele bu tür anayasal hakları, amacı pratik bir çözüm getirmek olarak açıklanan geçici ve istisnai bir maddeye tabi kılmak, Anayasal hakları ikinci sınıf bir kategori haline getirmiş olur. Tutukluluk ve cezayı ön plana taşıyan ve anayasal hakları, tutuklama tedbirine ve ceza yaptırımına feda eden bir zihniyeti yansıtmış olur. Bu açıdan Anayasa Mahkemesi’nin BALBAY kararının Yargıtay 16. Ceza Dairesi çoğunluğunca hiç gözönünde tutmamış olması da bir başka önemli bir eksikliktir.
Sonuç Olarak: İtiraz aşamasında Yargıtay 17. Ceza Dairesi’nin yukarıda işaret ettiğimiz hata ve eksiklikleri gidererek Anayasaya uygun bir karara varması ve yargısal haksızlığı gidermesi en içten dileğimizdir.
İstanbul Barosu, Türk Ceza Hukuku Derneği, Anayasa-Der Konferansı
Tarih: 31 Mart 2018 Cumartesi
Yer: İstanbul Barosu Konferans Salonu, Orhan Adli Apaydın Sk. Beyoğlu İstanbul
ANAYASAL KAZANIMLAR BİLANÇOSU (ANAYASA-DER ÇALIŞTAYI)
(21 Ekim cumartesi /ANAYASADER mekanı/ Hasanpaşa-Kadıköy); saat:09.00-18.00
Kayıt ve açılış: 09.00-9.45
Açış konuşması: İbrahim Kaboğlu
1-) 2017 değişikliği, Tanzimat-Meşrutiyet ve Cumhuriyet tarihsel sürecinde Türkiye’nin anayasal kazanımlarına ilişkin birikimi karşısında ne ifade ediyor? (Geçmişten günümüze anayasal süreklilikler, kırılmalar ve kopmalar):
- Oturum: YASAMA VE YÜRÜTME (s.09.45-10.45)
Prof. Dr. Sevtap Yokuş
Ar. Gör. Oğuzhan Keskin
Doç. Dr. Demirhan Burak Çelik
- Oturum: YARGI (s.11.00-12.00)
Dr. Rıza Türmen
Bakanlar Komitesi, kararların uygulatmak için belirleyici makam.
Türkiye’nin üzerine fazla gitmemek…
Hukuksuzluk dönemi
İHAM-KHK
Y. Doç. Dr. Erkan Duymaz
-Avrupa kurumlarının reddi
-OHAl kararnameleri: gelecek etkileniyor…
-İHAM içtihadı sistematik olarak red…
-İH koruma mekanizmalarının etkisizliği/AYM-İHAM?
-Bu süreçte devreye giren anayasa değişikliği: sakatlığı sürdürme..
Av. Arzu Becerik
-Anayasa’ya atıf…
-Askeri mahkemelerin kaldırılması,
-HSK:doğal hakim ihlali, atamalar ile….
-Cahit Demirel ve d.: pilot-KHK??!!
-Savunma hakları
-OHALİİK: hiçbir karar…
-Savaş hali…
-İHAM : OHAL süresine ilişkin sınırlama….
-Bireysel başvurular etkili olabilir mi?
-Mahkeme hakimlerin sorumluluğu, anayasa md.90/40 işletilebilir mi?
2-) 2017 değişikliği ile Türkiye’nin siyasal uzlaşı birikimi arasında nasıl bir ilişki var? (Özellikle TBMM Uzlaşma Komisyonu’nun uzlaştığı noktalar ve diğer oydaşma konuları açısından)
- Oturum: SİYASAL UZLAŞMA ALANLARI (s.12.00-13.00)
Prof. Dr. Bertil Emrah Oder
-AUK deneyimi: uzlaşmanın tesis edildiği alanlar…: sosyal haklar-
-İH: siyasetçi-uzman farkı…/İnsan onuru/haysiyet
-Yabancılar (oydaşma alanı)
-Sosyal dışlanma/eşitlik
-Bilim ve sanat özgürlüğü…
-Barış içinde yaşama hakkı-bir İH
Dr. Rıza Türmen
-Önemli bir deneyim…
-Doğrular: bütün ülke katılımı…
-Yanlışlar: müzakereler sırasında stö katılmadı…
-İlkeler bildirisi gerekli idi..
-Başkanlık önerisi…
Y. Doç. Dr. Özen Ülgen
-Uzlaşma sağlanmayan alanlar: bölge yönetimi…
-Deyimsel-kavramsal düzeltimler: 17 md.
3-) 2017 değişikliği, Türkiye’nin sivil toplum birikimini yansıtıyor mu? (Geçmişten günümüze, demokratik kitle örgütleri, meslek kuruluşları ve STÖ taslak ve raporları).
- Oturum: SİVİL TOPLUM ANAYASA EMEĞİ (ORTAK PAYDALAR) (s.14.30-15.30)
Prof. Dr. Ozan Erözden
-‘80’den önce; Tercüman-Başkanlık-1982
-TÜSİAD
-Hak ve özgürlükler ilerletilsin/PR işlevsel kılınsın…
-Temel hakların bile ref. sunulması…
-16 Nisan: demokratik hedef olmaması ile PR’in kaldırılması…..
Y. Doç. Dr. Evra Çetin
Ar. Gör. Mustafa Ertin
-Yasamanın güçlendirilmesi;
-CB sembolik yetkiler; oydaşma…
-Anayasa yapımı…:yol temizliği…
- Oturum: ANAYASADER ÇALIŞMALARI (15.30-16.30)
Prof. Dr. Sultan Üzeltürk
-Masa etrafında toplanan….
-Anayasal düzeni ihlal, CB için (vatana ihanet yerine…)
Doç. Dr. Didem Yılmaz
-Yasama organı temsil ve oluşum…
-Çift meclis: sağ-sol ittifak..
Y. Doç. Dr. Tolga Şirin
-Az ihtilaflı…
-Yenilik: anayasa yargısı
FORUM: GENEL TARTIŞMA (17.00-18.00)
Prof. Bertil Emrah Oder
ÇALIŞTAY RAPORTÖRLERİ
Y.Doç. Dr. Veysel Dinler
Ar. Gör. Ahmet Mert Duygun
Ar. Gör. Seda Özkan
Ar. Gör. Gökçe Gökçen
Ar. Gör. Egemen Esen
St. Av. Eşe Nur Özdemir
ANAYASADER GENEL KURULU (18.15-20.00)
ANAYASA HUKUKU ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ
OLAĞAN GENEL KURUL TOPLANTISI/21 Ekim 2017, Cumartesi, saat : 18.00
Yer: Kadıköy/Hasanpaşa.Kasap İsmail Sokak, no:6 Sadıkoğlu İş Merkezi, Kat 1/D.5
GÜNDEM
1) ANAYASA-DER Ekim 2015-Ekim 2017 faaliyet raporu
2) Denetim Kurulu Raporu
3) Yönetim Kurulunun ibrası
4) Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu Üyelerinin seçimi
5) Geleceğe yönelik etkinliklerin planlanması
NOT: DERNEKLER DAİRE BAŞKANLIĞI MESAJI
“ANAYASA HUKUKU ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ Tüzüğünün gereği olağan genel kurulunuzu
2017 yılının Ekim ayı içinde yapılarak 30 gün içerisinde DERBİS sistemi üzerinden bildiriminizi veriniz”
DENİZLİ DEMOKRASİ PLATFORMU, TMMOB DENİZLİ İL KOORDİNASYON KURULU, ANAYASA-DER ve ÖNCE DEMOKRASİ DERNEĞİ olarak, Denizli Barosu Hizmet Binası Konferans Salonu’nda düzenleyeceğimiz
2019’a DOĞRU DEMOKRATİK ANAYASA İÇİN
Konulu Panele katılımınızdan memnuniyet duyarız.
12 Eylül 2017, Saat 18.00